26 Eylül 2011 Pazartesi

AMAT


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Kıyıda ise üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyon, o karanlıkta usturmaçalarını puta edip iskeleye palamar vermişti. Yelkenlerin sarılı olduğu serenler hisa edilmiş ve tez zamanda yola çıkacağını ilân için mizana direğine mavi bayrak çekilmişti. Esrarengiz adam, kalabalığı yarıp elinden tuttuğu İsrafil'le iskeleden gemiye doğru yürümeye başladı.

Kalyonun dikmesinin palangalarına asılan ve tıraka tutan gemicilere vardiyan, Yisa, sizi gidi sütü bozuk sünepeler! Yisa beraber! Varda ruhsuzlar! Varda! Bre aman! Laşka! Laşka!? diye feryat ediyor ve hurçların, sandıkların ve fıçıların ambarlara usûlünce istifine nezaret ediyordu. Güneşin doğmasına 7 saat kala esrarengiz adam, sürme iskeleden kalyonun çukur güvertesine çıkmak istedi. Fakat eline ne kadar asılırsa asılsın Eşek İsrâfil yerinden bir türlü kımıldamıyordu.

O karanlıkta eline son bir kez daha asılıp gel ya mübarek diye nida eyledi. Bunun üzerine çocuk her nedense inat etmekten vazgeçti. Ne var ki, sürme iskelenin kayganlığından dolayı düşmemek için midir, İsrâfil'in kuşağına 40-50 yaşlarında, iri yapılı, sırma işlemeli siyah kaput giymiş biri yapışmıştı.

İşte bu adam kuşağı bırakıp küpeşteye tutundu ve güverteye ayak bastı. Bunun ilâhi düzenin bozulması demek olduğunu hiç kimse bilmeyecekti.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Ah işte İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’ndan sonra büyülü bir hava içerisinde okuduğum kitabı.
Amat.

Amat,denizcilik terimleri ile dolu,klasik Anar anlatımı ile yazılmış yine çok güzel bir roman.

Deniz ve denizcilikle ilgili konular ilgi ve bilgi alanıma girse de bu kitaptaki terminolojinin çoğunu anlamadım J ama hiç de takılmadım doğrusu.Bir müzik dinlerken sözlerine hiç dikkat etmem,anlamları ile ilgilenmem.Bana göre o melodiyi destekleyen ritimlerdir şarkı sözleri.Bütünü desteklerler.Bu kitabı okurken de böyle hissettim.Çok güzel bir hikaye okurken o hikayeyi destekleyen, tamamlayan teknik ,eski terimler diye düşündüm.

Konusuna gelince.Yine çok içine girmeden bahsetmeye çalışayım da okumak isteyenler ( hala okumayanlar varsa J) ilgilerini azaltmayayım.

Amat, karanlık ve gizemli bir yolculuğa çıkmış.Mürettebatı da kendisi de lanetli bir kalyondur.Kaptanı Diyavol ve ikinci kaptanı Kırbaç Süleyman ile birlikte Amat’ın hikayesini okuyanları esrarengiz bir yolculuğa çıkarıyor.

Keyifle okumalar…

VALLA BİLLA İHMAL DEĞİL


Yine ortalıklardan kayboldum ama çok şükür keyifsiz falan değilim.

Geceli gündüzlü çalışmakla meşgulüm evdeki bilgisayarımı doğru dürüst açamadım, yazılarınızı okuyup takip edemedim tamamen zamansızlıktan.

Yoksa ben blogumu ve sizleri çok seviyorum :)

18 Eylül 2011 Pazar

EFRASİYAB’IN HİKAYELERİ


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Cesaretini topladıktan sonra bu kitabı alıp inceleyen Aptülzeyyat, onun Dünya Tarihi adlı bir eser olduğunu gördü. Bir kitaptaki metafizik uykusandan uyanan hayalet, aynı uykuyu bir başka kitapta sürdürmeyi uygun görmüş olmalıydı.

Atlattığı onca vartadan sonra harap ve bitap düşmüş olan Aptülzeyyat, o sıcak odada döşeğine kıvrılarak sızdığı vakit, rüyasında kendisini tıpkı o hayalet gibi Dünya Tarihi içinde, ama aç bir kitap kurdu olarak gördü. Daha ilk sayfanın üzerinde, iri puntolu, "yasak meyva" kelimesini ısırarak yemeye başladı.

İkinci sayada, "düşünün azabı"nı tattı. "Mesih'in eti"ni yedi, "O'nun kanı"nın lezzetine vardı. "Veba"yı, "Savaşlar"ı, "Felaketler"i ve daha bir nicesini geçtikten sonra son sayfaya geldi. Bir sapiens olarak artık kozasını örebilirdi. Kozanın içindeki Minevra'nın karanlığında kurtuluşunu bekledi.

Zaman geldiğinde, tattığı her güzellikle kanatları süslü bir kelebek olarak karanlıktan ışığa çıktı; artık cennete uçabilirdi.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Efrasiyab’ın Hikayeleri İhsan Oktay Anar’ın  üçüncü kitabı.

Efrasiyab’ın Hikayeleri  İhsan Oktay Anara’ın kitapları içerisinde çan eğrisi uygularsam düşük puan alacaktır.( Ama yazarın kendi kitapları arasında düşük puan alır.Diğer pek çok kitaptan çok çok daha iyi olduğunu söylemeliyim J)

Kitap Ölüm’ün canını almak için yanına gittiği bir kabadayının ona bir oyun teklif etmesi ve kazanması durumunda 100 sene daha yaşam kazanmasını teklif etmesi ile başlıyor.

Teklif edilen bu oyun dört kişilik oynanacağı için Ölüm ve kabadayı kendilerine oyun eşi bulmak üzere birbirlerinden ayrılırlar.Ölüm bu arada elindeki defterden sıradaki uğrayacağı adresi belirler ve yoluna devam eder.

Gideceği yer Cezzar Dede’nin evidir.

Cezzar Dede ile konuşmasını yaptıktan sonra tam yolculuklarına başlayacakları sırada Cezzar Dede’nin yaramaz torunları Ölüm’ün ayakkabılarını saklarlar J Cezzar Dede , torunlarını ikna ederek  Ölüm’e ayakkabılarını verir.

Bu sırada Ölüm, ertesi sabah kabadayı ile oynayacakları oyunda Cezzar Dede’yi kendisine eş olarak seçer.Kabadayı yanına hiçbir şeyden habersiz olan kankardeşini alarak oyuna başlarlar.

Oyunu Ölüm kazanır.( Kabadayı ve kardeşinin başına gelenler kitapta pek de detaylı anlatılmaktadır.)

Ölüm Cezzar Dede’nin kazanmak için değil de aldığı keyif için oyun oynadığını keşfettikten sonra Cezzar Dede’ye bir oyun teklif eder.Seçecekleri bir konu hakkında karşılıklı hikayeler anlatacaklar ve anlattığı her hikaye başına Cezzar Dede bir saat daha yaşam kazanacaktır.

Ve böylece hikayeler başlar.

Keyifle okumalar…

14 Eylül 2011 Çarşamba

KİTAB-ÜL HİYEL



Kitabın Arka Kapak Yazısı

Lalezar Necef Bey'in, Kılıç Ali Paşa Camii muvakkitlerinden Kedigöz Beşir Dede'den naklettiği bir rivayete göre, Calud, Gülhane Hatt-ı Hümayunu'ndan bir yıl, Cüstinyani'nin Cadde-i Kebir'de Fransız Tiyatrosu'nu açmasından ise altı ay sonra, Diyarbekirli ikiz hiyelkarların da yardımıyla yeni bir devridaim makinası yapmaya koyulmuştu.

Artık otuz yaşını çoktan geride bıraktığı için, gücünü barındıran saçları ağarmaya yüz tutmuş, ancak Suvaş sefaretinin dükkanlarından birinde perükarlık yapan Angilidis Efendi'nin siyah saç boyaları imdadına yetişmişti.

Kendini daha fazla yorup iktidarını israf etmek istemediğinden makinanın hesaplarını Samur ve Yağmur Çelebiler'e yaptırıyor, zavallılar adeta nefes bile almadan çalışırlarken o gün boyu Galata balozlarını dolaşıp keyfine bakıyordu. İkizler ise, babalarından çok daha küfürbaz birinin yanına düştüklerini anlamalarına rağmen, konu komşuya, "Aramızda akrabalık falan yok. Biz sadece onun yanında çalışan iki efendiyiz," deyip durumu kurtarıyorlardı.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

İhsan Oktay Anar’ın ikinci kitabı olmasına rağmen benim en son okuduğum kitabı.

Blog için İhsan Oktay Anar’ın kitaplarını yazmaya başladıktan sonra fark ettim ki ben, en sevdiğim yazarın kitaplarını yorumlamakta çok zorlanıyorum.

Öyle kısaca anlatılıp geçecek cinsten değiller. Detaya girsem konu ve kahramanlar ile ilgili bir açık veririm de okumak isteyenler için kitabın tadını mı kaçırırım diyerek  resmen kıvranıyorum.

Öncelikle bunu itiraf edeyim J

Yazarın he kitabı hakkında muhtemelen her yazdığım yazıda şunu okuyacaksınız. Ama çok büyük beğeni ve keyifle okuyorum J

Kitab-ül Hiyel yine çok keyif alarak okuduğum bir kitap.

Kitabımızın ilk ana kahramanı Yafes Çelebi, hiyel sanatına gönlünü , aklını ve hatta nerdeyse her şeyini vermiş bir hiyelkar.Projelerinin karşısında olanlar , yoluna engel olanlar da bir şekilde talihsizlikler silsilesine kapılıveriyorlar.

Hiyel sanatının büyüsü Yafes Çelebi ile başlıyor Calud ile devam ediyor ve bazen zorunlu bazen gönüllü daha bir çok hiyel ustasını sarıp sarmalayıp içine alarak hikaye boyunca sürüp gidiyor.

Keyifle okumalar…

11 Eylül 2011 Pazar

PUSLU KITALAR ATLASI


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu...

"Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öylese varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum."

Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapandı. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi:

"Dünya bir düştür. Evet, dünya.. Ah! Evet, dünya bir masaldır."

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Kitap satışı yaptığım dönemde müşterilerden birisi ile birkaç kez kitap beğenilerimiz hakkında sohbet etmiştik.Genelde beğenilerimizin aynı yönde olduğunu görerek birbirimize tavsiyelerimizi ard arda sıralamaya başlamıştık.

Bu tavsiyelerden birisi de İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası olmuştu.Kitabı okumayan taraf ise bendim.Nasıl bu kitabı bilmediğim ise ortamda şaşkınlık , bende ise bir eziklik yaratmıştı.Koşa koşa giderek hemen kitabı alıp okumuştum.

Kitap önerisi sırasında sadece şu söylenmişti bana.”Okumalısın.Anlatılmaz.Çok seveceksin”
Ve okuduktan sonra ( daha doğrusu içine düştükten sonra J) ben de bu kitabı böyle tanımlamaya başladım.”Okumalısınız.Anlatılmaz.Çok seveceksiniz.”

Ana hikaye sürüp giderken iç içe geçmiş bir çok hikaye ve kahraman , hikayenin sonunda toplaşıp bir meydanda karşınıza çıkıveriyor.

Büyüleyici bir kitap ( diğer kitapları da öyle ) olarak bulduğum,büyüsünü bozmak istemediğim  için detaylara , kahramanlara çok girmek istemiyorum. Elim varmıyor .

Sadece şunu söyleyeyim.Dünyayı gezmeden , hatta bu konuda hiçbir eylemde bulunmadan dünyayı nasıl dolaşabilir, nasıl haritasını çıkartabilirsiniz? Bunun yolunu  Uzun İhsan Efendi’den öğrenebilirsiniz.Ve bu Atlas’ın neden puslu olduğunu J

Keyifle okumalar…

9 Eylül 2011 Cuma

ARI KOVANINA ÇOMAK SOKAN KIZ


Kitabın Arka Kapak Yazısı

"Sizi uyarıyoruz: Millennium üçlemesi kesinlikle bağımlılık yapıcı."
-The Guardian

"Dönüp tekrar tekrar okumak istiyorsunuz. Millennium üçlemesi bu milenyumun en iyi üçlemesi." -John Timpane, Philadelphia Inquirer

"Stieg Larsson'u okumak, sert bir kahve gibi sizi canlandırır… Kitaplar sıra dışı bir şekilde aksiyon dolu ve düpedüz bağımlılık yaratıcı. Larsson son derece zeki bir aktivist ve feminist olmanın yanı sıra Tanrı vergisi bir aksiyon yazarlığı yeteneğine de sahip…"
-David Kamp, New York Times

"Kasırga gücünde bir roman. Alexandre Dumas'ın Üç Silahşörler'ini veya Charles Dickens'ın romanlarını aynı hararetli heyecanla okumuştum. Olağandışı… Hiç gocunmadan söylüyorum: Muhteşem."
- Mario Vargas Llosa, El Pais
"Larsson üstün bir yazar. Kurgunun birçok katmanını sıkıca bir ipe bağlıyor ve sayfa sayfa okuyucuyu sürüklüyor. Kitabın sonu, böyle bir seride isteyebileceğiniz her şeyi size veriyor."
-Leonard Zeskind, Kansas City Star

"Her yeni nesil Salander ve Blomkvist'i bir gün okuyacak ve onların dünyasına kapılacak."
-Sarah Weinman, BN.com

"Şu anda yaşadığımız hayatı yüzlerce ve yüzlerce heyecanlı sayfada yeniden keşfetmek isteyen kimse bu üçlemeyi kaçırmasın. Son kitabın muhteşem bir kurgusu var. Kitap, çağdaş edebiyatın en mükemmel sonlarından birine doğru ilerledikçe kitap hiç bitmesin istedim."
-Alan Cheuse, Chicago Tribune

"Kalbinizi durduracak sahnelerde polisiye edebiyatın en unutulmaz karakterleriyle tanışmaya hazırlanın. Bu kitap Larsson'un ismini edebiyatın en orijinal ve tutkulu seslerinden biri olarak tarihe kazıyor."
-Ellen Shapiro, People

"Millennium serisi dünya çapında benzersiz bir yayıncılık mucizesi."
-Kate Mosse

"Hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak; bu kitabı da gecenin ilerleyen saatlerine dek okuyacaksınız. … İsveçli bir bilgisayar manyağının bizi soluksuz bırakabileceğini kim düşünebilirdi ki?"
 -Daily Express

"Olağanüstü… Okuyucular kitabı okurken yerlerinden bile kıpırdayamayacak. "
-Sunday Times

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Yine büyük  beğeni ve heyecan ile okuduğum bir kitap ile karşınızdayım.

Millenium serisinin üçüncü ve son kitabı.

Serinin her bir kitabı  ayrı bir heyecana sahip.Son kitapta artık mahkeme süreci başlıyor ve gerek hazırlığı gerek mahkeme anı son derece hararetli geçiyor.

Bu kitabı okuyan bir arkadaşım, kitabın çok ağır ilerlediğini ilk iki kitaptaki heyecanın olmadığını söylemişti.Bu yorumuna hem katıldım, hem de katılmadım açıkçası.

Katıldım , çünkü yeni bir macera yok, büyük aksiyonlar yok.

Katılmadım,bu kitaptan beklenen aksiyon değil, ikinci kitabın eksiklerin tamamlanması , okuyucunun bilgilendirilmesi  ve sonuçlandırılması olmalıydı. Bu da çok başarılı bir şekilde okuyucuya verilmiş.

Üçleme hakkında son olarak şunu söylemeliyim.İlk kitap olan Ejderha Dövmeli Kız ,başlı başına bir roman olmakla birlikte bu kitapta tanıştığımız kahramanlar son iki kitapta karşımıza çıkıyor.

İkinci kitap olan Ateşle Oynayan Kız ve üçüncü kitap Arı Kovanına Çomak Sokan Kız ise kendi içerisinde konuca birbirinin devamı şeklinde.

Dolayısı ile kitapların sırası ile okunması bütünlük açısından daha faideli olacaktır.

Keyifle okumalar…

5 Eylül 2011 Pazartesi

KADIN SOHBETLERİ

Blog dünyasına yeni bir blogger daha katıldı.

Sevgili  Gelinnciğim bana blog virüsünü bulaştırdıktan sonra gayet enfekte bir şekilde bu dünyaya adım atmış, sonrasında da etrafımda bayağı bir kişiye siz de blog açın diye ısrar etmiştim.Israrlarımla başının etini yediğim, blog dünyasında olmasını en çok istediğim arkadaşlarımdan Deniz de kısa bir zaman önce blogunu biz sevgili okuyucularına açtı.

http://kadinsohbetleri.blogspot.com/

Deniz’in olağanüstü güzel bir konuşma ve hitap yeteneği vardır.Şimdi bu yeteneğini zengin ilgi alanları ile blogunda paylaşmaya başladı.

Sizlerin de bu yeni blogun takipçisi olmak isteyebileceğinizi düşünerek Deniz’in son yazısı Dans Eden Kelimeler’i okumaya davet ediyorum.

Keyifle okumalar…