Bu yazıyı dün yazacaktım.Çok büyük hevesle işten çıkıp
eve döndüğümde saat biraz geçti ama neyse ki bindiğim taksinin şoförü bir
fareye, taksi de balkabağına dönmeden evime girebildim J
Ama dün akşama dair hatırladığım en net şey , uyku
özlemi ile yatma hazırlıklarına giriştiğimdir. Bugün erken gelebildim ve artık yazımı yazayım dedim.
Geçen haftalarda nihayet ben de Van Gogh Elayv sergisine
gidebildim.Çok güzel ve maceralı bir gündü.Sergiye büyük beklentilerle gittim
sanırım.Beklediğimi bulamadım.
Sergi reklamının da bunda katkısı vardı bana
göre.Tabloların içinde gibi hissedeceğimi sandım ama olmadı. Ortam, müzikler … çok güzel.Sanırım çok büyük hayaller
kurmamak lazım hepsi o kadar.
En sevdiğim tablosu olan Kargalar ile ilgili ekşını
beğendim.En sevdiğim tablosuna böyle bir ayrıcalık yapılması hoşuma gitti J
Van Gogh benim en beğendiğim ressamlardan değildir.Fırça
tuşları ile yaptığı sert tarzı severim ama büyük hayranı değilimdir.
Resimlerinde kullandığı fazla canlı renkler hep yapay
gelmiştir. Ölümüne yakın yaptığı daha az canlı renkleri ise doğal
buluyorum, daha çok hoşuma gidiyor.
Sergiye gitmek isteyenler hızlıca Van Gogh ile ilgili
kendilerini donatmak amacıyla 5 adımda Van Gogh şeklinde bir kitap arıyorlarsa
bu kitap oldukça güzel.
Hem dönemini, hem yaşamını, hem de tarzını anlamak için
güzel bir rehber kitap.
Aslında benim Van Gogh ile ilgili bahsetmek istediğim
başka çok çok güzel bir kitap var ama onu henüz ben de edinemedim.Bir ara
incelemiştim.Aldığımda bahsederim.
Uzun zamandır fırtına gibi esen iş tempom nedeni ile
zaman, mekan kavramlarını ileri derece karıştırmaya başladım.Örnek vereyim.
Tarih olarak hala kasım – aralık 2011 de kaldım,sabah servis yolculuklarımda
kendimden geçercesine uyuduğum zamanların uyanmalarında bu insanların odamda ne
işi var? gibi düşünceler geçebiliyor aklımdan.Patates çuvalı gibi beni
bırakınız herhangi bir yere ve bir süre iletişim kurmayınız hemen uyumaya başlayıveriyorum.
Bu süre
içerisinde kendime fırsat buldukça sahil yürüyüşleri ısmarladım.Fırtına
demedim, yağmur demedim deniz kenarına attım kendimi sıkı yürüyüşler yaptım
sabah körlerinde.
İşte böyle perişan bir dönemin sonunda dört bin gözle
beklediğim 3 günlük 23 Nisan tatili geldiiii ve ben tatilde yine çalışmam
gerektiğini öğrendim L
Depresif bir 3 gün geçirmemek için attım kendimi odamın
içinde bulduğum ilk boş alana ( zor oldu, çok dağıtmışım ).Ve başladım savaş
alanına dönen odamı düzenlemeye.Tabiii öncesinde eski eşofman, eski tişört ve bandanamdan
oluşan temizlik kombinimi yapmıştım.
Aslında benim yaptığıma temizlik mi deniiiiir , kendimi
parçalamak mı bilemedim ama anneannem çok güzel söylüyor bence.”ya odasına
dağınıklıktan girilmez ya da toplu iğnenin başına kadar temizler”.Uçlardaki
davranışım sanırım daha iyi anlatılamaz.
Gümüşlerimi parlattım, bir sürü kullanmadığım şeyi
ayırdım,teeek tek her şeyi elden geçirdim.Bütün bu süre içerisinde müziğim de
eksik olmadı tabii.CD ler kısa temizlik uzun olunca şimdi baktım da 7 tane CD
dinlemişim J
Bu yüzden fotodaki keyif halimi lütfen kıskanmayınız
alnımın teri ile hak ettim ben onu J Kahvemi de kendi ellerimle yaptım sade sade…
Bu kopuk dönemimde kitap okumayı ihmal etmedim.Uyanık
kaldığım ve çalışmadığım zamanlarda servisin Okuyan Bayan’ı olarak okumaya
çalıştım.Anlatacak kitaplar biriktirdim.
Kendim ile ilgili bu bilgilendirmeden sonra ben artık
dinlenme, hatta uyuma moduma geçeyim.
CDler dizi dizi karşımda.Bütün gün bana eşlik eden bu
arkadaşlarımı da yazıvereyim J
1.Santana – Acapulco Sunrise
2.Santana – Soul Sacrifice
3.Santana – Viva Percussion ( Favorim )
4.Leny Kravitz –
Greatest Hits ( Çok severim)
5.Seal – Hits ( Kesinlikle çok severim )
6.Tori Amos ( Bunu da çok severim)
7.Pink Martini – Sympathique ( Bütün albümlerini severim
ama bugün Qué Sera ‘yı dinlemek için bu albümü seçtim .Bu şarkı Mary and Max
filminde de vardı.Filmi de şarkıyı da tavsiye ederim.)