31 Mart 2012 Cumartesi

HAKKIMDA BİLGİLENDİRME YAPAYIM...

Sevgili Blog Arkadaşlarım,

Aylardır geceli gündüzlü çalıştığım bir proje uygulamaya geçeceği için yoğun olan çalışma tempom artık çalışma zamanlarımın arasına sıkıştırdığım hayatım şeklinde devam ediyor .

Bloga yazı yazamıyorum, yazılarınızı okuyamıyorum :( Ama kitap okumaya devam ediyorum azar azar da olsa.

Bir süre daha böyle uzak kalacak gibi görünüyorum.Bu kızın yazacak bişeyi kalmadı, sıkıldı, ihmal etti buraları diye düşünmeyiniz  :)

En kısa zamanda gümbür gümbür geri döneceğim :)Sizlere keyifle okumalar...


24 Mart 2012 Cumartesi

TÜRKİYE ÜÇLEMESİ 2 – ŞU ÇILGIN TÜRKLER



Kitabın Arka Kapak Yazısı

80 yıldır beklenen kitap. - Turgut Özakman'ın elli küsur yıldır süregelen
çabasının ürünü.

- Milli Mücadelemizin, bir serüven romanı gibi rahat okunan ve şimdiye kadar yazılmamış ayrıntılı, çok yönlü
öyküsü.

- Gurur ve ibret verici gerçeklerin, gerçek belgelere dayalı olgu ve olayların, insanı içine çeken, şaşırtan, heyecanlandıran, ağlatan, gönendiren anlatısı.

- Tüm yeni nesillere eşi olmayan bir armağan.


Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Kısa bir süre sonra aylardır çalışmış olduğumuz bir projeyi hayata geçireceğiz işyerinde.Bu geçişe bağlı olarak da çalışma süremiz ve yoğunluğumuz çok fazla.Sonuçta bloga da gerekli zamanı ayıramıyorum L Bulduğum her türlü zamanı dinlenmek ve uyumak için kullanıyorum şu günlerde.

Bir süre daha böyle olacak gibi görünüyor L

Kendim hakkındaki bu kısa bilgilendirmeden sonra hemen harika kitabımıza dönüyorum.

Şu Çılgın Türkler kitabını tam da fırtına gibi estiği dönemde okudum.Duygulandım, bilgilendim…

Kurtuluş Savaşı ve Zaferi’nin anlatıldığı bu kitap, piyasaya çıkan ilk çıkmasına rağmen serinin ikinci kitabıdır. Henüz okumamış olanlar var ise tüm seriyi sırası ile okumak çok daha faydalı olacaktır.

Diriliş’te olduğu gibi bu romanın içinde geçen dipnotları da roman ile eş zamanlı okumak konu ve kaynak takibi , nasıl ciddi bir araştırmanın ürünü olduğunun anlaşılabilmesi için çok yararlı.Bu şekilde okunmasını tavsiye ederim.

Keyifle okumalar…

18 Mart 2012 Pazar

TÜRKİYE ÜÇLEMESİ 1 – DİRİLİŞ - ÇANAKKALE 1915



Kitabın Arka Kapak Yazısı         

Kurtuluş Savaşı'nın taç kapısı, girişi olan Çanakkale Savaşının destanı...Tarihin en eski milletlerinden birinin dirilişi… Ateşten geçerek, kan içinde, bir daha uyumamak, benliğini unutmamak, kandırılmamak, sömürülmemek, ezilmemek, ölmemek üzere çığlık çığlığa dirilişi...Çanakkale Savaşı hiç böyle yazılmadı.

Turgut Özakman'ın, 353 baskı yaparak milyonlarca okura ulaşan Şu Çılgın Türkler kitabının da içinde bulunduğu üçlemenin ilk kitabı.


Tüm yeni nesillere eşi olmayan bir armağan daha.


Yazarın, Çanakkale ile ilgili dünyadaki bütün kitapları, internet sitelerini tarayarak yıllarca üzerinde çalıştıktan sonra, ucuz kahramanlık hikâyelerine, hamaset edebiyatına, şovence anlatıma yer vermeden kaleme aldığı, olağanüstü zaferin hikâyesi.

Yazar Yorumu
Çanakkale sadece Çanakkale'de olup biten bir olay değil. Bunun evveliyatı önemli. O tarihteki fikir akımları önemli; ama bir de kadın hareketi var, bu da çok önemli. İki sene evvel Balkan Savaşı yapılmış, 600 yıllık bir imparatorluğun dev iki ordusu, birkaç yıl evvel kurulmuş dört küçük ülkenin ordusundan dayak yiyor, bozguna uğruyor. Bulgar ordusu ta İstanbul'un eşiğine, Çatalca'ya kadar geliyor. Bu ordudan Çanakkale ordusu nasıl çıkıyor? İşte kitap bu dirilişi anlatıyor.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Bugün 18 Mart Çanakkale  Zaferi’nin 97.yıldönümü.

Sahiden çok önemli , hep akılda tutulması gereken bir zafer, bir destan.

Çanakkale’ye sık sık giderim.Çok sevdiğim yerlerden biridir.Bu ziyaretlerimden birinde şehitliği de görme imkanım olmuştu.Çanakkale şehitliği görebilmemi büyük şans olduğunu düşünürüm.

Oraları gezmek, görmek, okumak , incelemek , bilgi sahibi olmak lazım.Bu bilgileri, duyguları taze tutmayı da ihmal etmemek…

Nasıl bir askeri dehanın uygulandığını, canları hiçe sayarak nasıl bir destan yazıldığını hep hatırlamak lazım.
Diriliş , bunu çok güzel sağlıyor.Roman içerisindeki küçük notları sırası ile kitabın arkasından okuyarak romanla eş zamanlı takip etmek de çok pekiştirici oluyor.

Keyifle okumalar…

13 Mart 2012 Salı

STEFAN ZWEIG HAKKINDA...




Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı; İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almancaya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.

I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllardır Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach'a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hoffmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu.

Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti.
1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissetmedi.

Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.

Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.

Okur Yazar Nane Şekeri yazar hakkında der ki…

Yazarın okuduğum ilk romanı Satrançtır.Çok beğendiğim için son okuduğum kitabı olmasını istemiyorum.Devamı gelecek sanırım J

Sizlerin de bu konudaki önerilerinizi almak istiyorum.

Şimdi hangi Zweig kitabını okumalıyım?

Aslı, Amok Koşucusu ve Bir Kadının Yirmidört Saati adlı kitapları okuduğunu ve çok beğendiğini belirtmişti.

Eren, Yakan Sır adlı kitabını beğendiğini belirtmiş.

Listeme aldım.Teşekkürler  J

Başka öneriler varsa onları da bekliyorum.

Keyifle okumalar…

11 Mart 2012 Pazar

SATRANÇ


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Rastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür görünüşte Satranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.

Stefan Zweig'ın Brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı Satranç, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.

Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig'ın son yapıtı Satranç, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici olağanüstü bir uzun öyküdür.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Bu kitabı sevgili serrose blogunda bahsettiğinde öğrendim.

Hemen fark ettiğiniz üzere stoklarımdan bir tüketim değil,  kitap almama diyetimde  yine bir kaçamaktır kendisi J

Çok beğenerek okudum.

Bir Gemi yolculuğunda kibirli  dünya satranç şampiyonu ile yapılan karşılaşmada aniden ortaya çıkan hararetli satranç oyuncusu Dr. B’nin satranç ile nasıl tanıştığı ve mecburen nasıl bu kadar usta olabildiğinin hikayesini okumak çok güzeldi.

Gemide Dr. B satranç ile haşır neşirliğini anlatırken ben de kendimi yanlarındaki şezlonga uzanmış ve bu ilginç,sarsıcı hikayeyi dinlerken buldum .

Yazar , Nazi işgalinde ülkesinin yaşadıklarını bu hikaye üzerinden bir bakıma özetlemiş.

Bir çırpıda okunacak uzun bir hikaye.Ben servis saatlerimde okuyabildiğim için 2 güne yayarak okudum ama vakit olduğunda tek solukta okunuverir.

Keyifle okumalar…

4 Mart 2012 Pazar

KAVİM



Kitabın Arka Kapak Yazısı

Göğsünde haç saplı bıçakla öldürülmüş bir adam.

Adamın kanıyla satırları çizilmiş bir İncil. İstanbul'dan Anadolu'nun derin! lim dinlerin kadim kiliselerine bir yolculuk. Hıristiyanlığın bu topraklardaki kökleriyle yüzleşme. Kavimler bahçesi olan ülkemizin tükenmeye yüz tutmuş kültürlerine bir saygı duruşu... Süryaniler, Nusayriler, Rumlar, Türkler, Kürtler ve bu toprakları ülke yapan halklar... Ülkemiz kültürüyle bezeli, merakla okunan bir roman...

"Genzini yakan koku uyandırdı onu. Bu kokuyu tanıyordu. Yıllarca kapalı kalmış bir kilisenin kokusu. Kilisede yakılan kandillerin, ufalanan taşların, eriyen mermerin, çürüyen ahşabın, yıpranmış sayfaların, küflenen cesetlerin kokusu. Dehşete düşmesi gerekirdi ama sadece çevresine bakındı. Usulca kımıldayan siyah bir leke gördü. Biçimsiz, belirsiz bir leke...

Simsiyah bir siluet... Gülümsedi lekeye. 'Mor Gabriel,' diye mırıldandı.Leke yaklaştı, yaklaşınca insan cismine bürünüverdi.

Siyahlar içinde bir insan. O insan başucuna geldi, kulağına fısıldadı: 'Beni tanıdın mı?'Mor Gabriel/ diye mırıldandı yine. Ağzından Mor Gabriel sözcükleri dökülürken müziği duydu; derinden, çok derinden gelen bir ayin müziği. Bilmediği bir dilde yinelenen tutkulu bir mırıltı, kendinden geçmiş birinin söylediği bir tekerleme. Aynı anda haçı fark etti. Gümüşten bir haç. Adam haçı elinde mi taşıyordu, yoksa göğsünde mi, anlamaya çalışırken, boşluğu ikiye bölen bir parıltı yandı söndü. Bir acı hissetti. Parıltı yeniden yandı söndü, acı kayboldu, bütün bedenine bir rahatlık yayıldı."
Okur Yazar Nane  Şekeri kitap hakkında der ki…

Bu kitabı okumaya bir Pazar günü başladım.Baktım bizim cinayet büro ekibi aynı.Başkomiser Nevzat,yardımcıları Zeynep ve Ali.Ooooh mis gibi.Güzel güzel çözecekler yine cinayeti.

Hemen katılıverdim aralarına.

Bu sırada annem salondan bağırdı “Behzat Ç. başladıııııı”.Allah dedim Ankara Cinayet büro ekibi de beni bekler şimdi ( Behzat Ç.yi çok severim Pazar akşamları kaçırmamaya çalışırım ).

Onlar da heyecanlı bir bölümle tv de yerlerini almışlardı.Ben bu kez de Behzat Ç. ve arkadaşlarına katılıverdim J

Pazartesi sabahı işe giderken serviste uyumak yerine Başkomiser Nevzat ve ekibinin cinayet araştırmalarına daldım.

Sonraaaaa ofise gelip meşhuuur Excellerimle baş başa kaldığımda uyum sorunu  yaşadım! “Ya ben hani cinayet çözmekle meşguldüm? Bu Exceller ve yapmam gereken analizler de nereden çıktı böyle ?” diyerek belirli bir zaman geçirdim.

Yani kitaplara bu kadar kaptırmamak gerekiyor J

Şimdi gelelim konuyaaaaa.

Ama ondan önce hemen söyleyeyim yine katili en baştan bildim J

Evet, konu demiştik…

İşlenen cinayette dinsel simgeler kullanıldığı için ekibimiz buradan yola çıkarak dinler ve mezhepler ile ilgili bir araştırma ve koşuşturmanın içerisine giriveriyor.

Ve tabii başarı ile çözüyorlar cinayeti.

Klasik bir Ahmet Ümit kitabı.Hem güzel bir anlatım hem de sürükleyici.Cinayet ekibi de her kitabında kullandığı ve çok sevdiğim kişiler olduğu için ben keyifle okudum.

Beni  saran da sadece bunlar oldu aslında.Cinayet ile ilintili seçilen konu  pek ilgimi çekmedi.

Hoşuma giden yanlardan birisi de Başkomiser Nevzat ve sevgilisi Evgenia ‘nın ilişkisinin nasıl başladığının, geliştiğinin bu kitapta anlatılıyor olması.Kavim, İstanbul Hatırası’ndan daha önce yayınlanan bir kitap.Ben sıralamayı tersine alınca son kitaptaki bazı konuların öncesini de öğrenmiş oldum.

Çok yorgun bir dönemimi yaşıyorum birkaç aydır .Bu koşturma içerisinde rahat rahat okuyabildiğim,büyük çoğunluk etraftan koparak içine dalabildiğim bir kitap.Bana iyi geldi.

Ahmet Ümit’i benim gibi severek okuyanlardansanız Kavim de son derece akıcı ve güzel bir şekilde okuyabileceğiniz bir kitabı.

Keyifle okumalar…

Not: Kavim, okunmayı bekleyen stoklarımdan bir kitaptı J