30 Haziran 2011 Perşembe

ZÜLFÜ LİVANELİ HAKKINDA…



Tam adı Ömer Zülfü Livanelioğlu’dur. Ankara Cumhuriyet Lisesi mezunudur. Daha sonraki tarihlerde ABD Fairfax Konservatuarı'nı bitirmiştir. Zülfü Livaneli bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel'in eşi olan eniştesi Turhan Yücel'den Ilgın'da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan bey'in hayatını değiştirecek bir sermayeyi kendisine hediye ettiğinden haberi yoktu.

Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farandouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam gibi onlarca yerli ve yabancı sanatçı tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300'e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.

Türkiye'den ansızın ayrılarak İsveç'e sürgün yıllarında bulaşıkçıklık dahil muhtelif işlerde çalışan Livaneli'nin en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye'de suçlanan kişilerin uğrak yeri haline gelen İsveç'te bulunan ünlü yazar, gazeteci veya şairlerle karşılaşabilmekti.

Bugüne kadar dört uzun metrajlı film yönetti: "Yer Demir Gök Bakır", "Sis", "Şahmaran" ve "Veda". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi birçok televizyon şirketine satıldı.

Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk - Kul Forumu'nda yer aldı.

Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.

1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, 1978 yılında yaptığı "Nazım Türküsü" adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.

"Arafatta bir çocuk","Geçmişten Geleceğe Türküler", "Sis", "Orta Zekalılar Cenneti", "Diktatör ile Palyaço", "Sosyalizm öldü mü", "Engereğin Gözündeki Kamaşma" ve "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm" ve "Mutluluk" ve Leyla'nın Evi,Sevdalim Hayat, Son Ada ve Sanat Uzun,Hayat Kisa,Serenad kitaplarının yazarı olan Livaneli, hâlen Vatan Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir. Sanatçı uluslararası kültür çevrelerinde tanınmakta ve saygı görmektedir.

Ömer Zülfü Livaneli Ülker Hanım'la evlidir ve bir kızı vardır. Kızı Aylin Livaneli eğitimi ve yaptığı pek çok işten sonra müzik ile ilgilenmiş. 5 albüme imza atmıştır. Müziğe ara veren Aylin Livaneli şuan yurt dışında ekonomi üzerine eğitim almaktadır.Yayınlanmış 3 kitabı bulunmaktadır. Livaneli vejeteryandir.

19 Mayıs 1997 tarihinde, Ankara Hipodrom meydanında verdiği konsere 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye'nin en büyük konserini gerçekleştirme ünvanını kazanmıştır.

Okur Yazar Nane Şekeri yazar hakkında der ki…

Zülfü Livaneli’yi çok çok çok severim.Müziğini, kitaplarını, konuşma tarzını…

Bu kadar sevdiğim bir sanatçının henüz hiçbir konserine de gidemedim. Kısmet.Belki kısa süre sonra bu fırsatım olur. (Sevgili Evrenciğim, buradaki mesajım sanadır :))

Daha tam bilinçli bir okuyucu olmamışken Livaneli’nin kitapları üzerine bir arkadaşımla konuşurken amcasının sanatçıların kitaplarını kendilerinin yazmadığını başkalarına yazdırdığını söylemişti Livaneli’nin de kitaplarını kendisinin yazmadığını bu konuşmaya eklemişti..Ben de toyluk yapıp inanmıştım.(ortaokul yılları falan.küçüktüm J)

Daha sonra da listemde farklı yazarlar öncelikli oldu.

Kitaplarını okumaya başladığımda ise her seferinde sorgulamadan o bilgiye inanışıma kızmışımdır.
Hem bilgili, hem vizyon sahibi hem de bu ülkeyi çok seven bir sanatçının kitaplarını da okumak isterseniz ( şimdiye kadar okumamış iseniz tabii) bir tanesini alıp okuyuverin.

Zülfü Livaneli’nin kendi sitesine bakmak isterseniz http://www.livaneli.net/ adresine tıklamanız yeterli.

Keyifle okumalar…

29 Haziran 2011 Çarşamba

SEVDALIM HAYAT


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Bir Anılar Denizi…

Ankara’da uzak iklimleri merak eden gençlerin kitap okuma merakından başlayıp hücrelere,dağlara ve ıssız Avrupa başkentlerine uzanan bir macera bu…

Öncelikle benim ama bir anlamda hepimizin hayatına dair bir anlatı.

Kitabı okuyacak olan genç kuşakların ,bizimkinden daha mutlu bir Türkiye’de yaşamalarını dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Zülfü Livaneli bu kitabında kendi hayatını çocukluğu, eğitimi, Türkiye ve Yurtdışında yaşadığı sıkıntılı dönemlerini anlatıyor.

Zülfü Livaneli’nin konuşma şeklini de çok severim. Bu kitabı okurken sanki okumuyorum kendisi bana anlatıyor hissine kapılmıştım.

Türkiye’nin geçirdiği zor dönemleri daha iyi anlayabilmek için de yararlanılabilecek bir kitap.

Hiç sıkılmadan, güzel akıcı anlatım tarzına kendinizi kaptırıp gidiyorsunuz.

Keyifle okumalar…

26 Haziran 2011 Pazar

LEYLA’NIN EVİ


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Kimi zaman bir savaş bir kentin, bir ülkenin kaderini değiştirir, kimi zaman bir tek kişi koca bir ailenin…

Leyla: Yalılarda doğmuş büyümüş bir paşazade, bir Osmanlı soylusu…

Ali Yekta: Uşaklık kaderini değiştirme ihtirasıyla yanıp tutuşan bir İstanbullu…

Rukiye-Roxy: Almanya’da doğmuş, seks modelliği yapmış bir hip-hop’çı…

Livaneli, birbirini hiç tanımayan bu üç ayrı kişiliğin yaşamını, bir “İstanbul romanı”nda birleştiriyor.

Kentlisi-köylüsü, varsılı-yoksulu, din hocası, söz sahibi bankacısı, gazetecisi… Her birinin bir nedenle ötekinin yaşamına girdiği, onu değiştirdiği günümüz Türkiyesi… Ve bir roman kahramanı gibi öne çıkan pırıltılı Boğaziçi’nde, Bosnalılar Yalısı’nın ilginç dünyası…

Leyla’nın Evi, dünyada sadece yaptığı müzikle değil, çeşitli dillere çevrilen, sinemaya aktarılan ve ödül alan kitaplarıyla da tanınan Livaneli’nin Mutluluk’tan sonraki romanı…


Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Leyla’nın Evi, Zülfü Livaneli’nin yine çok zarif ve sade anlatımı ile okuyabileceğiniz bir romanı.

Kitabın kahramanı Leyla Hanım’ın evinin  insanı öfke içinde bırakan bir dalavere ile görgüsüz ve hırs içindeki kişilerce elinden alınması ve sonrasında valizi ile kapısının önünde beklemesi çok etkilemişti beni.

Romandaki tüm kahramanlar birbirinden çok farklı hayatlar,kültürler yaşayan kişiler.Bir şekilde kesişen hayatlarında öncelikle birbirlerini anlayamasalar da doğru iletişimi kurabildiklerinde bu adımın kendilerine sağladığı yeni ve daha güzel hayatlarının sonuçlarını yaşamaktalar.

Sürükleyici ve güzel bir hikaye anlatılmış.

Roman Tiyatrokare tarafından da sahnelendi.

Keyifle okumalar…

25 Haziran 2011 Cumartesi

ARAFAT’TA BİR ÇOCUK


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Bir anlamda Türkiye'nin Avrupa macerasının başladığı yılların edebi tanıklığını yapan öykülerde, o acı yılların izdüşümünü, siyasi çalkantıların ve geçim derdinin Avrupa'ya savurduğu insanların buruk yalnızlığını bulacaksınız.

Zülfü Livaneli'nin edebiyat alanındaki ilk ürünü olan bu kitap Türkiye'de birçok kez basıldıktan sonra Almanca ve Farça'ya çevrildi. İsveç ve Alman televizyonları "Arafat'ta Bir Çocuk" adlı öyküyü film yaptı.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Zülfü Livaneli’nin eski bir kitabı olmasına rağmen ben geçen sene okuyabildim bu kitabı.

Arafat’ta Bir Çocuk, bir öykü kitabı.

Yurtdışına giden Türklerin yaşadıkları, karşılaştıkları durumları anlatan öykülerden oluşuyor.Uzun yıllar yurtdışında yaşayan biri olarak yazar,gözlemlerini ,saptamalarını bu kitabında öykülerine konu ettiği kahramanları üzerinden yine çok güzel anlatıyor.

Keyifle okumalar…

24 Haziran 2011 Cuma

SERENAD


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.

1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.

Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.

Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz dengesi.


Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Kitabı alırken tek bir nedenim vardı.Zülfü Livaneli’nin yeni kitabı olması.

Konusu ile ilgilenmemiştim bile…

Okumaya başladığımda ise gördüm ki bu kitapta benden çok şey var.

Öncelikle İstanbul Üniversitesi mezunu olmam ve kitabın kahramanının İstanbul Üniversitesi’nde çalışan birisi olması.İstanbul Üniversitesi’nin bir dönemine değiniyor olması.

Nazi Almanyası’ndan kaçarak Türkiye’ye gelmiş ve İstanbul Üniversitesinde hocalık yapmış profesörler bilinir.Ben, bu konuda genel anlatılanlar haricinde çok da bilgili sayılmam.Kitapta yazar bu konuya da değinerek sıkmadan okuyucuların bilgilenmesini sağlıyor.

Kendime ait bulduğum bir başka konu da bu topraklara göçerek gelen ve yerleşen , buraları yurt olarak benimseyip seven insanların hikayeleri,buralara gelişlerinin arkasında yaşadıkları.

Benim ailemin her iki tarafı da göçmen genler taşır.Tatar ve Balkan genleri.Bu kitabı okuyana kadar bu konuya sadece taşıdığım genetik özellikler olarak gayet sığ bakmışım.Şimdi acaba benim atalarım hangi hikayelerle buralara gelmiş , neler yaşamışlar diye düşünüyorum.

Veeee hayatımda belki de ilk kez bir romanda okuduğum aşk hikayesinden bu kadar etkilendim.Max ve Nadia’nın hikayesi çok sarstı.Hiç bilmem böyle tepkilerimi.Ama içimin sızladığını itiraf etmeliyim .Şaşırtıcı J

Konusuna gelince Üniversitede görevli halkla ilişkiler sorumlusunun , işinin rutin bir parçası olarak Alman Profesör Maximilian Wagner’ı İstanbul’a gelişinde karşılaması ve kendisine eşlik etmesi ile hayatının değişmesi,elde ettiği yeni bakış açısının kendisini nasıl güçlendirdiğinin,özgürleştirdiğinin hikayesi.

Tüm bu değişimleri yaşarken yukarıda bahsetmiş olduğum gibi birkaç döneme ait tarihin üzerinden de geçerek hikayeyi son derece akıcı bir şekilde aktarıyor.

Keyifle okumalar…

12 Haziran 2011 Pazar

HARUKİ MURAKAMİ HAKKINDA…


Vikipedi’de yazar hakkında bilgi

Haruki Murakami (Japonca: 村上春樹) 12 Ocak 1949 yılında Japonya'nın Kyoto kentinde dünyaya gelmiştir. Babası bir Budist din adamı olan Haruki gençliğinin büyük bir bölümünü Kobe'de geçirmiştir.

 Üniversite öğrenimini Tokyo’daki Vaseda Üniversitesi'nde tamamlayıp 1975’te mezun oldu. 1986 - 1995 yılları arasında ülkesinden uzakta Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşadı.

Yazarın ilk kitabı olan “Kaze no uta o kike” Gunzou Edebiyat Ödülü'nü almıştır (1979). Bu eseri takiben yazar “Hitsuci o meguru Booken” (1982) isimli romanını yazdı. Yazar bu eseriyle de Yeni Yazarlar Noma Edebiyat Ödülünü aldı. Ödül alan iki kitaptan sonra “Sekai no ovari to haado boirudo” (1985) geldi ve bu kitap da Tanizaki Ödülü’nü kazandı. Fakat yazarı dünyaya tanıtan ve kendinden söz ettiren kitabı tam 16 dile çevrilmiş olan “İmkânsızın Şarkısı (Norvei no Mori)” (1987) olmuştur. 1995’te yayımlanan “Zemberekkuşu'nun Güncesi” kitabı ile de ertesi yıl Yomiuri Edebiyat Ödülünü de kazanmıştır.

Haruki günümüzde Amerikan kültürünün etkisi altında kaldığı ve aşırı Batıcı olduğu eleştirilerine maruz kalmaktadır. Fakat yine de Japonya’nın XX. yüzyıldaki en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilir.

Okur Yazar Nane Şekeri yazar hakkında der ki…

Ben bu yazarla nasıl bu kadar geç tanıştım?

Kızıyorum kendime.Tek bir kitabını okudum ve çok beğendim.Diğer kitaplarını da listeme almış bulunmaktayım.

Japon yazarlar ile ilk kez lisede Yasunari Kavabata’nın Karlar Ülkesi kitabı ile tanışmıştım.Çok etkilemişti beni.Kavabata’nın intihar ederek hayatını sonlandırdığını öğrendiğimde de çok üzülmüştüm.

Kavabata’dan Murakami’ye dönersek.Hayalgücünün ustaca kullanımına olan fazlasıyla hayranlığıma gayet güzel bir şekilde hitap etmektedir.

Keyifle okumalar….





11 Haziran 2011 Cumartesi

HAŞLANMIŞ HARİKALAR DİYARI VE DÜNYANIN SONU


Kitabın Arka Kapak Yazısı

“Dünyanın sonu insanın yüreğinin içinde gelir.”

‘‘Çektiğin acıyı ben de anlıyorum. Fakat bu herkesin başından geçiyor. O yüzden senin de katlanman gerek. Sonrasında kurtuluş geliyor. O zaman artık sen, hiçbir şeyi dert etmeyecek, üzülmeyeceksin. Hepsi kaybolup gider.

Geçici heveslerin hiçbir değeri yok. Burası dünyanın sonu. Dünya burada sona erer, ötesi yoktur. O yüzden sen de artık hiçbir yere gidemezsin.’’

Gölgesini kaybeden, kafataslarından eski rüyaları okuyan bir adam ve dünyanın sonu gelmeden önce yaşayacak sadece birkaç saati kalmış bir kahraman. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu XXI.
Yüzyıl edebiyatına damgasını vuran, kült yazar Haruki Murakami’den bilimkurguyu masalsı bir dünyanın içinde var eden, Kafkaesk bir psikolojik gerilime göz kırpan bir roman.


Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Çok uzun süredir elimde olan ve ancak bitirebildiğim bir kitap.

Bu giriş cümlesi ile kitabın sıkıcı  olduğu izlenimini yaratmak istemem. Aksine.

Birsürü kısmetsizlik nedeni ile ben haksızlık ettim bu güzel kitabı elimde süründürerek .

Nasıl anlatacağıma bir türlü karar veremiyorum.Gerçeküstü , farklı bir kurgusu var kitabın.Okurken kahramanla birlikte siz de bir bölümde Haşlanmış Harikalar Diyarına,bir başka bölümde Dünyanın Sonuna gidiyorsunuz.

Ya da gitmiyor musunuz?

Kahramanımız Haşlanmış Harikalar Diyarında Hesapçı ve Şifrecilerle uğraşırken ( neden uğraşması gerektiğini bilemeden.)Dünyanın Sonunda ise yüreği olmayan insanlar ile yaşamakta, Gölgesinden ayrılması beklenmektedir.Boş duranı Allah sevmez düşüncesi ile Dünyanın Sonunda kendisine bir de iş bulunur.Kafataslarından eski rüyaları okumak!...

Bir de Tekboynuz olayı var ki iki dünya arasındaki ilişkisi romanın sonunda açıklığa kavuşuyor.

Haruki Murakami’nin okuduğum ilk kitabı.Ama devamı gelecek gibi görünüyor.Hiçbir fikrim olmadan tamamen isminin ilginçliği ile alıp okudum.

Okuduğunuz süre içerisinde Yazar’ın süpersonic vurucu tanımlamaları hep sizinle oluyor.

Uykuya çok önem verdiğim, insanın belki de sadece kendine ait tek zamanın uyku anı olduğunu düşünen birisi olduğum için kahramanımızın uykusunun bölündüğü anlardaki ifadelerini özellikle çok beğendim, çok etkilendim.Hemen kitaptan alıntı yaparak aşağıda ekliyorum bu ifadeleri.

“…Gece on birde pembe takım elbiseli tombul kız gelerek omzumu sarstı.Sanırım uykum,müthiş ucuz bir fiyatla açık arttırmaya çıkarılmış olmalıydı.Herkes sırayla gelip,ikinci el bir arabanın tekerleklerini kontrol edermiş gibi,uykuma tekmeyi basıveriyordu.Bunu yapmaya hiç hakları yoktu.Ben eskimiştim,ama ikinci el değildim.”

“...Birisi omzumu sarsıyordu.İlk hissettiğim koltuğun kokusu oldu.Sonra içimi birilerinin beni uyandırmış olmasına karşı duyduğum kızgınlık kapladı.Herkes , ama herkes sonbahar çekirgeleri gibi uykumun bereketini çalıp gidiyordu.”

Kitabı okurken hep bu romanın filmi yapılmalı diye düşündüm.Çok güzel bir film olabilir.

Sıradışı bir kitap.

Keyifle okumalar…

7 Haziran 2011 Salı

MÜMİN SEKMAN HAKKINDA…


Kitap İçeriğinden Yazar Hakkında bilgi…

… İstanbulda doğan yazar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi ama hukuk alanında hiç çalışmadı.Başarılı insanları inceleyip,nasıl başardıklarını analiz edip,başarılı olmak isteyenlere anlatmayı meslek ve misyon edindi.

15 yıl boyunca üniversite,şirket ve kamu kurumlarında başarı semineri verdi.Zirvedeki bazı isimlere başarı yönetimi danışmanlığı yaptı.Bir dönem Çocuklar Duymasın dizisinin senaryo danışmanı oldu.

Sekman,Kişisel Gelişim Merkezi’nin(kigem.com) kurucusudur.Kigem.com Türkiye’nin ilk kişisel gelişim içerikli internet sitesidir ve Beyin Haftaları kutlamalarını yürütmektedir.

Türkiye’de “kişisel gelişim uzmanı” titrini ilk kullanan kişi olan Sekman,Londra merkezli The Succes Think Tank’in kurucusudur.Yazar, dünyanın metrekaresine düşen başarılı insan sayısını arttırmayı kişisel misyonu saymaktadır.

Rakamlarla Mümin Sekman’ın Kariyeri

-          Bu güne kadar 9 kitabı yayınlandı
-          Türkiye’nin 40 şehrinde seminer verdi
-          Konferanslarına 100.000 ‘den fazla insan katıldı
-          Kitaplarının toplam baskı sayısı 1.500.000’i geçti
-          Her Şey Seninle Başlar ise 6 yılda 800.000 baskıyla Türkiye rekoru kırdı.


Okur Yazar Nane Şekeri yazar hakkında der ki…

Mümin Sekman’ın 2 tane kitabını okudum ve her ikisi de bana çok şey kattı.Çok yararlandım.

Anlatımı son derece yalın.Öyle konunun etrafında dönüp durmuyor.Ne söylemek istiyor ise söyleyiveriyor.

Kişisel gelişim kitapları aranırken yeni bir kitabı ya da o sırada ihtiyacım olan konuda kitabı var mı diye aradığım bir yazar.

Keyifle okumalar…

6 Haziran 2011 Pazartesi

HER ŞEY BEYİNDE BAŞLAR –AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAMA KILAVUZU!


Kitabın Arka Kapak Yazısı
Herşey beyinde başlar.
Başarı, mutluluk, huzur beyinden gelir.
İnsanın karakteri, kararları, kaderi kafasında şekillenir.
Bazıları baştan kazanırken, bazıları 'kafadan' kaybeder!
Beyin vücudun % 2'si olsa da, geri kalan % 98'i yönetiyor.
Önemli bir iş yaptığından başımızın üstünde yeri var!
Aklın makinesi olan beyin herkese 'bedava' veriliyor!
Çoğumuz onu nasıl çalıştırmak gerektiğini öğrenmiyoruz.
O da kafamızın içinde, kafasına göre çalışıyor!
Ürettiği duygu ve düşüncelerin sonucunu ise biz yaşıyoruz.
Biz onu kullanmasak da o bizi kullanmaya devam ediyor.
Ne düşüneceğimizi, ne yapacağımızı belirliyor.
Bu kitap beyne, beyni anlatıyor.
Aklını başına toplamak ve hayatını 'baş'tan aşağı değiştirmek isteyenler için...
Okur Yazar Nane  Şekeri kitap hakkında der ki…
Her Şey Beyinde Başlar Mümin Sekman’ın yayınlanan son kitabı.Benim de okuduğum ikinci kitabı.
İlk kitabına göre çok daha keyifle okudum. Çok daha eğlenceli bir anlatımı var bu kitapta.
Beynin yapısı, işleyişi çok temel noktalardan anlatılmaya başlamasına rağmen hem son derece net hem de akılda kalıcı şekilde yazılmış.
Uzun bir süredir ben de beyin ve işleyişi, düşüncelerin düzenlenerek isteklere ulaşılması ya da istenmeyen şeylerin savuşturulması konuları ile ilgileniyorum.( Bu konuda henüz bebek adımları seviyesindeyim )
Bu kitap, düşünce yapılandırılması konusundaki ilgi alanıma direk ve çok gerekli başlıklarla hitap etti.
Ben kitaptan çok faydalandım.
Daha önce aldığım bazı eğitimlerde bu konulara değinildiği için, başka kitaplar da okumuş olduğum için kitapta geçen konular çok da yeni değildi benim için ancak metod ve öneriler konusunda yeni şeyler öğrendim.
Sizin de bu konu ilgi alanınızı oluşturuyor ise elinizin altında güzel bir rehber olacaktır.
Henüz bu dünyaya dalmadıysanız  sizler için de güzel bir başlangıç noktası olacaktır.
Keyifle okumalar…

4 Haziran 2011 Cumartesi

LİMİT SİZSİNİZ


Kitabın Arka Kapak Yazısı
Önce kendi kanatlarına güven!

Büyük başarı kalpten gelir, beyinde büyür, ellerden hayata akar.

Dışımızdaki limitler, içimizdekiler kadar büyür ya da küçülür.

Kafesten çıkınca değil, kafesi içimizden çıkarınca özgürleşiriz.

Kendi yolundan, kendi kanatlarıyla, kendi hayaline gidenlere,

Kendi gücüyle başarmayı anlatan yeni bir 'başarı müfredatı':

• Başarı: 'Baş' olmak için 'arı' gibi çalışmak gerekir!

• Başarı sonuç alır susar, başarısızlık açıklama ister.

• Başarı (b) ilgi ister. 'Bilgi'nin de beşte dördü 'ilgi'dir!

• Sadece iyide değil, kötü yolda da rekabet vardır!

• Her başarının bir son kullanma tarihi bulunur!

• İnsanlar üçe ayrılır: Gerçekten başarılılar, başarılıyım diye geçinenler ve başarılı insanlar üzerinden geçinenler!

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Kendinizi başarıya,başarılı olmaya kodlamanıza yönelik bir kitap.

Hiç lafı dolandırmadan küt diye konunun özüne iniveriyor Mümin Sekman.

Kitabı okurken üslubun çok keskin olması çok sarsıcı gelmişti.Belki de ben çok hassas olduğum, başarı ile sorun yaşadığım bir dönemde okudum.Bilemiyorum.

Ama kitaptan  başarının tanımı, başarının geçerlilik süresi gibi işime çok yarayan şeyler öğrendim.

Keyifle okumalar…