26 Ocak 2011 Çarşamba

ÖNCEKİ GÜNÜN ADASI


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Önceki Günün Adası, batan bir gemiden kurtulup bir başka gemide `karaya' çıkan Roberto de la Grive'in öyküsü. On yedinci yüzyılda geçen bu öykü, Roberto'nun sevdiği kadına yazdığı mektuplar ve gemide tuttuğu notlarla ulaşıyor bize.

Roberto'nun ıssız gemide geçirdiği günler boyunca eski yaşantısıyla ilgili anımsamaları, bir dönemin siyaset, sevgi, bilim, toplum yaşantılarını yeniden kurarak, tarih, toplum, insan ilişkilerini değerlendirmemizi sağlıyor. Üç aşamalı bir anlatı piramidiyle (Yazar / Roberto / Roberto'nun mektuplarını yorumlayan Anlatıcı) bize ulaşan öykü, bir yandan gizemli izler bırakarak sürekli Roberto'dan kaçan bir Davetsiz Konuk'un varlığıyla gerilim kazanırken, bir yandan da hem birinci elden tarihsel anlara ve mekânlara ulaşabiliyor, hem de Anlatıcı kanalıyla on yedinci yüzyılla yirminci yüzyıl arasında karşılıklı bakış açıları oluşturuyor.

Daha önce Can Yayınları arasında çıkan Gülün Adı ve Foucault'nun Sarkacı adlı romanlarından tanıdığımız Umberto Eco'nun imgeler / sözcüklerle ve her zamanki ustalığıyla yarattığı dünyaları değerlendirmek, tadına doyulmaz bir okuma zevki.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Açık denizde batan bir gemiden yüzme bilmeyen yolcu Roberto tesadüfen kurtulur.

Kendini bir başka gemiye atar.Ama bu,terk edilmiş(!) bir gemidir.Terk edilmiş bu gemide kahramanımız uzun uzuuun monologlarla geçmişi ile hesaplaşırken gemide yalnız olmayacağını da düşünmeye başlar ama bu gerçek mi hayal mi çözemez.

Roberto’nun bir başka sorunu da karaya hem çok yakın , hem de ona ulaşamayacak durumda olmasıdır.Gerçi çok çabalar bunu başarabilmek için.Takdir etmek lazım.

Umberto Eco’nun ilk okuduğum ve en ağır anlatıma sahip ama yazarın değişik yaklaşımını yine çok güzel sergilediği bir kitap.

Kitabın sonunda neden Önceki Günün Adası olduğunu da açıklıyor ve çok ilginç, basit bir nedene bağlıyor.

Keyifli okumalar…

25 Ocak 2011 Salı

BAUDOLINO


Kitabın Arka Kapak Yazısı

Baştan çıkarıcı ve kurnaz bir çocuk, ayrıca tescilli bir yalancı olan Baudolino, Piemonte'nin güneyinde bir köyde büyür. O dönemde İmparator Friedrich Barbarossa da orada, Milano ile Pavia arasında bir yerde savaşmaktadır. Daha ilk karşılaşmalarında Baudolino İmparator'un ilgisini çekmeyi başarır ve İmparator onu manevi oğlu ilan eder. Bir bukalemunun renk değiştirmeye yatkınlığı gibi, dilleri duyar duymaz konuşabilme yeteneğine sahip Baudolino hızla gelişir, önce Paris'te önemli hocaların ve sefahatin çifte eğitiminden geçer, ardından da İtalya ve Almanya'da Friedrich'in yanında, güvenilir adamı ve danışmanı olarak dolaşır. Hayal kurmaya ve uydurma hikayeler anlatmaya devam eder, ne var ki hayal ürünü öyküleri sonunda tarihin ta kendisi olacaktır. Baudolino'nun, canavarların ve büyüleyici güzelliklerin toprağı, uzak ve ulaşılmaz Doğu'nun egemeni olduğu söylenen Rahip Johannes'in ağzından yazdığı bir mektup da hayal ürünüdür.

İmparator, Baudolino'nun cesaretlendirilmesiyle Üçüncü Haçlı Seferi'ne çıkar, bu vesileyle Rahip Johannes'e Hıristiyanlığın en kutsal emanetini verecektir.

Baudolino'nun hikayesi, bundan sonra her biri birbirinden heyecanlı serüvenlerle devam eder. Konstantinopolis'in yağmalanması, Friedrich'in esrarengiz ölümü, korku verici olaylar geçidi, oynanan oyunların açığa çıkışı, aşk esintileri, kanlı hesaplaşmalar... Kahkahaların sürekli heyecanla, felsefi ya da tarihi bakışın hayal gücü ve mizahla yarıştığı, tam bir arayış kitabı.

Doğu'ya ve ışığa yapılan bu yolculukta Eco, romanın sihirli anahtarlarını yeniden buluyor ve bir araya getiriyor: bir aşk hikayesi, savaş meydanlarında ve katliamların ortasında yaşanan serüvenler, bugünün siyasi gerilimlerinin ve savaşlarının yansıdığı tarihi bir fresk, mükemmel denilebilecek bir cinayeti konu alan polisiye bir kurgu, bir intikamlar kitabı, son derece eğlenceli bir dilbilim tiyatrosu.

Erken Ortaçağ, karanlık bir dönem olarak gibi kötü bir üne sahiptir. Umberto Eco Baudolino'da bu döneme aydınlık, ışıklı bir elbise giydiriyor.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Şimdi kitabın arkasında yazan tanıtımı okudum da pek de söyleyecek bir şey bırakmamış bana J

İlk başlarındaki ağır anlatıma kanmadan okumaya devam ettiğinizde son derece eğlenceli bir roman okumuş ve son derece sıra dışı bir yalancı olan Baudolino ile daha yakından tanışmış oluyorsunuz.

Üstelik yalanları öyle etkili ki tarihin değişmesine bile neden oluyor.

Yine best seller tarzı kitap anlatımından çok uzak,özenli bir okumayı gerektiren,son derece eğlenceli bir kahramanla zaman geçireceğiniz bir kitap.

Keyifli okumalar…

24 Ocak 2011 Pazartesi

KRALİÇE LOANA’NIN GİZEMLİ ALEVİ


Kitabın Arka Kapak Yazısı

"Hayatınızla ilgili bir şeyler yaz' dedi Paola. 'Yirmi yaşındayken neler yapıyordun?' Şöyle yazdım: 'Yirmi yaşındaydım. Kimsenin, bu yaşın en güzel yaş olduğunu söylemesine izin vermem.' Doktor, komadan çıktığımda aklıma ilk gelen şeyin ne olduğunu sordu. Şöyle yazdım: 'Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini yatakta kocaman bir hamamböceğine dönüşmüş olarak bulur.'"

"Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi, geçmişi arayışın romanı. Bir romanın sınırlarını aşan, büyüleyici bir deneme. Gölgelerin doldurduğu, Don Bosco'nun ve Lili Marlen'in sesiyle canlanan bir sahne, bir Broadway sahnesi. Savaş sonrası belleğine kaygı dolu, sürükleyici bir yolculuk." - Gazetta di Parma-

"Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi, bir yaşamöyküsü değil, bir kuşağın anılarından oluşmuş bir kitap. Masallarla, yazınsal alıntılarla ve halk şarkılarının sözleriyle harmanlanmış bir öykü. Miki Fare, Mandrake, Mussolini ve göğüsleri çıplak Josephine Baker... İkinci Dünya Savaşı yılları İtalyası'yla ilgili her şey." - La Stampa-

"Yaş, bellek ve nostalji. Bu kez Umberco Eco hiç olmadığı kadar iğneleyici ve çağdaş.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Umberto Eco’nun Foucault Sarkacı adlı romanı hariç, tüm romanlarını okudum.Genellikle Ortaçağ döneminde geçen romanlar yazmasına rağmen Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi adlı kitabında İtalya’nın yakın tarihini seçiyor.

Hafızasını kaybeden kitabın kahramanı, hafızasını yeniden kazanmak için çocukluğundan başlayarak eski evinde çizgi romanları,oyuncakları,fotoğrafları ile bir dönemi yeniden yaşamış oluyor.Kendisi tüm bunları yaparken sizi de kısa bir yakın dönem İtalya tarihi ile buluşturuyor.Renkli ve siyah beyaz fotoğraflarla kitabı görsel olarak da çok güzel besliyor.

Umberto Eco’nun okuduğum tüm kitaplarından çok keyif ve tat aldım.Uzun uzun diyalog ya da monologlardan oluşsa bile…Ama Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi diğerleri gibi değil, daha yalın ve akıcı bir anlatımı var.Önceki kitaplarından daha farklı.

Bu kitap için her ne kadar anlatımı yazarın diğer kitaplarından daha yalın desem de öyle kafa dağıtmak,ya da alsın sürüklerin götürsün beni ruh halleri için uygun diyemeyeceğim.Aksine , gayet dikkat ve özenle okunması gereken ama çok da keyif veren bir kitap.Buna uygun ruh halinizde okumanızı tavsiye ederim.

Ve belirttiğim şekilde dikkat verebileceğiniz bu ruh halini bir şekilde edinmenizi ve mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

Keyifli okumalar…

23 Ocak 2011 Pazar

AHMET ÜMİT HAKKINDA…


Kitabın yazarı hakkında kitap tanıtımında yazanlar:
Ahmet Ümit,1960’taGazinatep’te doğdu.1983’te Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdi.1985-1986 yıllarında ,Moskova’da Sosyal Bilimler Akademisi’nde siyaset eğitimi gördü.

İlk kitabı 1989’da yayımlanan Sokağın Zulası adlı şiir kitabıdır.1992’de ilk öykü kitabı Çıplak Ayaklıydı Gece yayımlandı.Bunu 1994’de Bir Sis Böler Geceyi ,1999’da Agatha’nın Anahtarı,2002’de Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı polisiye öykü kitapları izledi.

1995’te hem çocuklara he büyüklere yönelik Masal Masal İçinde ve 2008’de yayımlanan Olmayan Ülke ile farlı bir tarz denedi.

1996’da yazdığı ilk roman Sis ve Gece,polisiye edebiyatta bir başyapıt olarak değerlendirildi.Bu romanın ardından 1998’de Kar Kokusu,2000’de Patasana,2002’de Kukla yayımlandı.Bu kitapları ,Ninatta’nın Bileziği,İnsan Ruhunun Haritası ,Beyoğlu Rapsodisi,Kavim,Bab-ı Esrar adlı kitapları izledi.

Ahmet Ümit’in yayımlanmış iki adet de çizgi romanı bulunmaktadır.Başkomser Nevzat-Çiçekçinin Ölümü,Başkomser Nevzat-Tapınak Fahişeleri.Davulcu Davut’u Kim Öldürdü adlı eseri de Everest Yayınları tarafından çizgi roman olarak yayına hazırlanmaktadır.

Okur Yazar Nane Şekeri yazar hakkında der ki…

Ahmet Ümit ile ilk kez Patasana adlı kitabı ile tanıştım.Bir günümüzden bir de eski tabletlerdeki yazıtlardaki yazılarla romanı oluşturması , olayları ilişkilendirmesi çok ilginç gelmişti .Tahmin edebileceğiniz üzere hemen okuyup bitirmiştim.

Sonrasında nerdeyse tüm romanlarını okudum.Okuduğum tüm kitaplarında konular, mekanlar değişse de Ahmet Ümit’in betimlemeleri, polisiye kitap bile olsa kullandığı edebi yazı dili her zaman ortak özelliği olmuştur.

Bir de detaylı ve güzel şekilde araştırılarak kurgunun oluşturulması.

Ahmet Ümit’in yeni bir kitabı çıktığında nasıldır, ne üzerine yazılmış?diye düşünmeden hemen alırım.Çünkü şundan emin oluyorum.Konusu sarmasa bile (ki şimdiye kadar olmadı) anlatım şekli çok güzel olacaktır.

Keyifli okumalar…

22 Ocak 2011 Cumartesi

İSTANBUL HATIRASI


Kitap Tanımından…

Yaşadığın şehir özgür değilse, sen de özgür kalamazsın!..

Byzantion'dan İstanbul'a uzanan heyecan yüklü, tarihsel bir serüven...

Yedi hükümdar, yedi kadim mekân, yedi gizemli olay ve yalın bir gerçek!

Ahmet Ümit'in beklenen romanı İstanbul Hatırası 1 Haziran tarihinde okurlarla buluşuyor. Romanlarında zengin arka planı polisiye kurgu içinde vermekteki ustalığı ile bilinen Ahmet Ümit'in bu romanı da yine peş peşe işlenen cinayetlerin çevresinde kurgulanmış. Ancak bu kitabı sıradan bir polisiye romandan ayıran birçok özellik var. Her şeyden önce zengin kadrosu ile İstanbul Hatırası, çeşitli kesimlerden İstanbulluyu bir araya getirerek içinde barındırdığı alt öykülerle zengin bir yapı sunuyor. Birbirine bağlanan bu alt öyküler bir yandan gerilimin etkisini artırırken bir yandan da romanı şenlikli ve çok yönlü bir yapıya ulaştırıyor.

Kitabın bir başka önemli özelliği de İstanbul hakkında son derece detaylı bilgi içermesi. Kurgunun içine yerleştirilen bu bilgiler hem okumayı daha meraklı hale getiriyor hem de tarih aracılığıyla çok günümüzün dışındaki öykülerin de kurguya yerleşmesine imkan tanıyor. Böylece Ahmet ümit'in İstanbul Hatırası adlı romanı, başka başka dönemlerin öykülerinin eşliğinde, günümüz İstanbul'unun geniş bir panoramasını oluşturuyor. Tutucusundan modernine, eski İstanbullusundan yeni göç etmişine, milliyetçisinden gayrı Müslim'ine varana dek İstanbullu diye adlandırılabilecek herkes bu kitabın içinde kendi öyküleriyle birlikte İstanbul'un devasa çarklarının dişlilerini dile getiriyor. Binlerce yıllık tarihiyle İstanbul başrolü oluştururken romana girip çıkan her karakter de İstanbul'un nasıl İstanbul olduğunu aktarıyor.

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

Kitabın konusu, olayların işlenişi, akışı klasik Ahmet Ümit tarzı.Sizi sarıyor,heyecanla sürüklüyor.

Gerçi bu kez katili erken buldum ama yine de güzeldi.

Benim kitap ile ilgili asıl bahsetmek istediğim, kitabın içine düşmeme neden olan ise Tarihi Yarımada ve İstanbul’un tarihi semtlerinde geçiyor olması.Yazarın bu mekanları güzel güzel detayları ile güzel güzel yorumları ile anlatması.

Kitabı okurken siz de kahramanlarla birlikte İstanbul’un tarihi mekanlarında dolaşıyorsunuz.Hele bir de oraları benim gibi çok seviyorsanız kitap daha da özel bir anlam ifade ediyor.

Kitapta bu mekanlar cinayeti çözmek için dolaşılsa da yine de çok güzel.Şimdi elimde yine İstanbul ile ilgili bir kitap var.Bitirdiğimde burada bahsediyor olacağım.

İstanbul Hatırası’nı beğeni ile okudum.

Ahmet Ümit sevmeseniz bile elinize harita alıp, biraz araştırıp kendinizi İstanbul’da dolaşmaya niyetlendirecek bir kitap.Benden söylemesi J

Keyifli okumalar…

21 Ocak 2011 Cuma

BAB - I ESRAR


Kitabın Arka Kapak Yazısı
Yedi yüz yıldır çözülemeyen sır; Şems-i Tebrizi cinayeti...

Yedi yüz yıldır süren bir sevda; Şems-i Tebrizi ile Mevlânâ...

Bab-ı Esrar sadece bir gerilim romanı değil, aynı zamanda bir sırlar kitabı. Fantastik öğeleri kullanarak çok katmanlı bir dil yaratan Ahmet Ümit bu yapıtında Mevlevilik temelinde din ve inanç üzerine ilginç sorular soruyor.

Din ile aşk arasında, inanç ile sevda arasındaki ilişkiyi bambaşka bir açıdan gözlerimizin önüne seriyor. Dünyayı, yaşamı, inancı ve aşkı, yeniden düşünmemiz, yeniden araştırmamız, yeniden okumamız için...

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…
 Ahmet Ümit 'in diğer kitaplarında da olduğu gibi polisiye kurguyu çok güzel bir edebi anlatımla birleştirdiği bir kitap.Hiç sıkılmadan, olayların devamına kendinizi kaptırmaktasınız.
Mekan tasvirleri öyle güzel ki kendimi hiç gitmediğim Konya’da dolaşıyormuş gibi hissettim.
Kitabın kahramanı iki ayrı kültür arasında kalmanın, çözmesi gereken cinayetin zorlukları ile baş ederken hemen olayların içine siz de dahil oluveriyorsunuz.
Şu günlerde kendinizi fazla boğmayan,hatta yolculukta alıp okunmak üzere son derece başarılı bir roman.

Keyifli okumalar…

18 Ocak 2011 Salı

BİLİMSEL GAFLAR - DOĞRUYA GİDEN EĞRİ YOLDA SERÜVENLER


Kitabın Arka Kapak Yazısı
Çömleklerin fare doğurduğu, elektriğin kurbağalardan elde edildiği bir dünya düşünün.

Ya da Marslıların gezegenlerini su kanallarıyla donattığını...

 Belki size saçma ve inanılmaz geliyor. "Olamaz!" diyorsunuz. Ama bunlara inanıldığı dönemler de olmuştu; üstelik oldukça parlak, çalışkan bilimciler tarafından.

Gaflar ve hatalar insanlara özgüdür; bilimciler de bundan payını alacaklardı elbet.

Ancak bu kitapta yer verilen bilimsel gaflar özel bir türden. Bunlar odanızı aydınlatmanızı, pasta kreması yapmanızı, dünyanın bir ucundan diğerine uçmanızı olanaklı kılan atılımlara başlangıç oluşturdular. Ve evren içindeki yerinizi anlamanıza...

Okur Yazar Nane Şekeri kitap kitap hakkında der ki…

Yine sıcak sıcak bir kitap yorumu ile karşınızdayım J Kitabı okumayı bitirdim hemen yorumluyorum.

Tübitak yayınlarından olan Bilimsel Gaflar,büyük keşiflerin ardında yatan hatalı bilimsel(!) çalışmaların neler olduğunu gayet keyifli bir şekilde anlatan bir kitap.

Tübitak yayınları genelde anlaşılması zor,uzmanlık isteyen kitaplarmış gibi görünse de aslında popüler bilim kitapları olması nedeni ile rahat anlaşılırlıktadır ( çoğu ).Bu kitap ise çok daha kolay bir dille yazılmış.İlginizi çekiyorsa bu kitaplar, düşünmeden alıp okumanızı öneririm.

Hemen kitaba dönelim ve yazarın bilimsel gaflara bakış açısını görelim.

 “…Bilimsel kitaplar bilimsel gerçeklerle doludur.Bilimciler bu gerçekleri bulmak için bilgilerini,cesaretlerini,sabırlarını ve önsezilerini hep birlikte kullanırlar.Ancak bilimsel kitaplar bilimsel gaflardan pek söz etmezler.Oysa bilimciler,bu gafların bazıları için de yine bilgi,cesaret ve önsezilerini kullanmışlardı.Öyleyse fark nerede?Fark şurada:Gerçekler için “Hah!” derken gaflar için “Hah hah hah” diyoruz…”

Kitabı okurken benim en çok hah hah hah dediğim konu üzerine buğday dökülmüş bir gömleğe gelen farelerin “terli ve buğday karışımı gömlekler fare doğuruyor” sonucu oldu J Ama sadece bu da değil, bunun gibi birçok sonuç kitabı okurken sizi güldürüyor.

Sadece gülmekle kalmayıp öğrenci iken o zaman benim için “hah hah hah” statüsünde bıraktığım yapmış olduğum bir deney aklıma düşüverdi J Acaba o olay tam da “Hah!” statülü bir buluş muydu?

Okulda kimya laboratuarında sabun yapıyoruz.Ben, her zamanki titiz ve dikkatli çalışmamla işlemin her aşamasını başarılı bir şekilde gerçekleştirirken ( tabii bu arada asistandan aferin almayı da ihmal etmeyerek J)bişey oldu, hala anlayamadığım ve ben su ile alkolün eklenme sırasını karıştırdım!Tabiii sonuç olarak katı bir sabun değil, asla katışlaşmayacağına emin olduğumuz bişi çıktı ortaya.

O sırada “sıvı sabun yapmayı başardıııım, şampuan yaptıııım” diyerek “hah hah hah” modunda etrafta pek bir dolandım ama şimdi düşününce ve bu kitabı okumuş biri olarak “acebağ büyük bir buluşun yolunu mu açtım?” Demekten kendimi alamıyorum.

Siz de benim gibi böyle müşkül bir duruma düşmek istemiyorsanız bu kitabı okuyun derim J

Keyifli okumalar…

17 Ocak 2011 Pazartesi

DAN BROWN HAKKINDA...


Vikipedi’den yazar hakkında bilgi
Dan Brown, 22 Haziran 1964 doğumlu ABD'li yazar.

Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi’nden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yaptı. Şifre çözme ve gizli hükümet örgütlerine duyduğu ilgi, 1996'da ilk romanı Dijital Kale'nin ortaya çıkmasını sağladı.

Roman, yayımlanmasından hemen sonra Dan Brown bir anda elektronik kitap listelerinde bir numaraya yükseldi. Amerika Ulusal Güvenlik Teşkilatı'nı (NSA) konu alan roman sivil halkın mahremiyeti ile ulusal güvenlik arasındaki ince çizgiyi irdeliyordu.

Yazar tekno-gerilim türündeki ikinci romanı İhanet Noktası'nda da politikada ahlak, güvenlik ve gizli teknoloji konularını işledi.

Başkanlık Ödülü'nü kazanmış bir matematik profesörü ile ilahiyat müzisyeni bir annenin oğlu olan Dan Brown, bilim ve din gibi paradoksal felsefelerin egemen olduğu bir ortamda büyüdü. Bu birbirini tamamlayıcı görüşlerden aldığı esinle ünlü romanı Melekler ve Şeytanlar'ı yazdı. Bu yapıt da bir İsviçre fizik laboratuarı ile Vatikan kenti arasında geçen, bilim ve din odaklı bir gerilim romanıdır.

Dan Brown, büyükbabasının da mason olduğunu pek çok programda açıklamıştır. Evlerinde garip önlükler ve beyaz eldivenler bulduğunu söylemiştir. Kayıp Sembol adlı romanını da bu yüzden yazdığı düşünülmektedir. Kitabın konusu da masonluktur.

Ayrıca, 2003 yılında çıkardığı ve tüm dünyada satış rekorları kıran Da Vinci Şifresi kitabının da yazarıdır. Da Vinci Şifresi ve Melekler ve Şeytanlar kitaplarının filmi de çekilmiştir.

Sanat tarihçisi ve ressam olan eşi de araştırmalarına yardım etmekte ve eserlerine fon sağlamaktadır...

Okur Yazar Nane Şekeri yazar hakkında der ki…

Dan Brown ile Da Vinci Şifresi ile tanıştım.

Daha önce bu tarzda bir kitap okumadığım için çok değişik gelmişti.Kitabı okudum diyemem, yiyip yutmuştum J

Sonrasında İhanet Noktası’nı okudum.O da gayet ilginç ve güzel gelmişti.

Ama son kitap Kayıp Sembol diğerleri kadar sarmadı beni. Belki de tarzı kanıksadığım,neyle karşılaşacağımı aşağı yukarı tahmin edebildiğim için  öyle büyük bir hayranlık uyandırmadı.

Kitaplardaki ana kahraman Robert Longdon’ı Tom Hanks canlandırdıktan sonra daha çok sevdiğimi de itiraf etmeliyim.

Yine de yeni bir kitabı çıktığında şans verir , okurum. Özellikle seyahatlerde.

Keyifli okumalar…

16 Ocak 2011 Pazar

KAYIP SEMBOL


Kitabın Arka Kapak Yazısı:
Dan Brown; Da Vinci Şifresi, Melekler ve Şeytanlar'dan sonra Kayıp Sembol'de insanlığın yüzyıllardır beklediği bir gerçeğin peşinde...

Harvard Simgebilim Profesörü Robert Langdon, Kongre Binası'nda konferans vermesi için yakın bir arkadaşından davet alır. Ancak, Washington'a varır varmaz oldukça garip bir durumla karşı karşıya kalan profesör, kendini korkunç bir oyunun ortasında bulur.

Kongre Binası'na bırakılmış olan bir sembolün -yakın arkadaşı Peter Solomon'ın kesik eli- varlığını haber veren bir telefon, Langdon'ı hiç de yabancısı olmadığı bir dünyaya davet etmektedir. Antikçağlarda kullanılan bu sembolik çağrı, daveti alan kişiyi ezoterik bilgeliğin hüküm sürdüğü, çok eskilerde kalmış kayıp bir dünyaya sürükleyecektir.

Sonu belli olmayan bu mistik daveti arkadaşını kurtarmak için kabul eden Langdon, bir anda masonik sırların, saklı kalmış tarihin ve o güne dek görmediği yerlerin gizli dünyasında inanılmaz bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalır.

Artık cevaplanması gereken sorular vardır:

İnsanlığın Altın Çağı, açılmaması gereken bir kapının aralığından sırlarıyla birlikte yok mu olacak, yoksa hikmetin ışığında tüm soruların cevapları mı bulunacaktır?...

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…
Yeni blogumda sıcağı sıcağına okuyup, bitirir bitirmez yorumladığım ilk kitap oldu Kayıp Sembol.

Kitap , başlangıcıdan itibaren hatta daha sonrasında da Dan Brown’un diğer kitaplarına çok benzer bir şekilde devam ediyor.

Başlarda oldukça sıkıldığımı söylemeliyim.Ama kitabın bir noktasında yazar öyle bir şey yaptı ki buradan sonrası nasıl toparlanır ? dedim.Böylece birden kitap heyecanlanıverdi.

Diğer kitaplarına göre bu kitabında olayları çok daha kötü bir duruma getirerek sonrasında iyi bir şekilde toparlamayı başarıyor.

Kitabın kötü kahramanının konu ile bağlantısı açıklanana kadar çözemedim.Ama açıklandıktan sonra yazarın kurguyu yaparken çaktırmadan  gayet güzel bir şekilde bağlantıları kurduğunu gördüm.

Bu kez de esas kahramanımız Simgebilim Profesörü Robert Longdon.Ve yine bizi semboller dünyasının içerisinde dolaştırıp duruyor.

Kayıp Sembol, ağırlıklı olarak düşünce seklinin,düşüncelerin evrene ,insanların hayatlarına etkileri üzerine duruyor.

Ne çok beğendiğim, ne de boş verin diyebileceğim bir kitap.Ama kafanızı takmadan, yolculukta ya da benim gibi yoğun İstanbul trafiğinde vakit geçirmek zorunda kalıyorsanız okuması gayet ideal bir kitap.

Keyifli okumalar…

12 Ocak 2011 Çarşamba

STIEG LARSSON HAKKINDA…


Kitabın yazarı hakkında kitap tanıtımında yazanlar:
1954 yılında doğan Larsson Afrika’da savaş muhabirliği yapmış,ülkesinde çok ünlü olan başarılı bir gazeteci ve aşırı sağa karşı mücadele veren Expo dergisinin de yazı işleri müdürüydü.
Bir bilimkurgu hayranıydı ama bunun izlerine Millenium’da rastlanmıyor.
Ondan geriye ,bütün dünyada kitapları üzerine yazılmış onlarca makaleyi süsleyen ,üstte de bir kopyası görülen ve bizi kibar görünümlü ,saçları 1980’lere özgü şekilde taranmış bir adamla tanıştıran tek bir fotoğraf kaldı.
Fazla bir şey değil ama bir efsane doğurmak için yeterli.Larsson üçlemesini yazarken öldü ve klasik fanteziye göre üçlemenin bir de devamı var.Dördüncü bir cilt ,bir yerlerde saklı duran bir metin,günün birinde er geç ortaya çıkacak olan bir karalanmış sayfalar yığını…
Okur Yazar Nane Şekeri yazar hakkında der ki…
Bu kitap serisi ile tanıdığım bir yazar.
Kitaplarının popüleritesini göremeden hayatını kaybetmiş olması çok üzücü.
Serinin ilk iki kitabını okudum,konuyu ele alışı, işleyişi,ırkçı yaklaşımlardan uzak  ve karşı çıkan tarzı ile çok beğendim.Bu konudaki eleştirilerini de kitabında sık ve rasyonel bir şekilde dile getirmekte.
Serinin üçüncü kitabını da merakla beklediğim bir yazar.
Keyifli okumalar…

11 Ocak 2011 Salı

ATEŞLE OYNAYAN KIZ


Kitabın Arka Kapak Yazısı:

“İlkinden daha etkileyici ve daha şaşırtıcı… Bu roman okurları esir edecek.”
-SUNDAY TIMES

“Eğer hâlâ Ejderha Dövmeli Kız’ı okumadıysanız, bu övgüyü okumayı bırakın ve bir tane alıp okumaya başlayın…
Eğer Ejderha Dövmeli Kız’ı okumayı bitirdiyseniz, o zaman hiçbir şey ikincisini almaktan sizi alıkoyamaz.”
-ERICA MARCUS

“Ateşle Oynayan Kız az bulunan bir şey… serinin ilk kitabından daha iyi olan bir roman…”
-LOUISE FRANCE, OBSERVER

“Etkileyici, bu kitap için sabahlamaya değer.”
-ENTERTAINMENT WEEKLY

“Etkileyici bir iş… Tırnak yedirten bir cinayet ve sırlar.”
-PEOPLE

“Bu kitabı bitirene kadar uyumayı unutacaksınız.”
-DALLAS MORNING NEWS

“Zekice… Beni esir etti ve gözümü kırpmadan okudum.”
-ALAN CHEUSE, SAN FRANCISCO CHRONICLE

“Kurgunun ölümsüzlüğüne hoş geldin, Lisbeth Salander!”
-MARIO VARGAS LLOSA, EL PAĺS

“Dünyanın en başarılı suç romanı yazarı olarak memnuniyetle Larsson’u gösterebilirim.” -SLATE
Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…
Millenium serisinin ikinci kitabı olan Ateşle Oynayan Kız da ilk kitap kadar hatta ondan daha heyecanlı, akıcı.
İlk kitaptan konu olarak bağımsız olsa da karakterlerin aynı olması,ilkine göndermelerin yapılması nedeni ile önce birinci kitap olan Ejderha Dövmeli Kız’ın okunması gerekiyor.
Genelde seri kitaplarda hele üçlemelerde ilk ve son kitapların bağlayıcı olması nedeni ile ikinci kitap geçiş formu özelliği taşıyarak daha durağan olur.
Ateşle Oynayan Kız bu genellemeye uymuyor.Ejderha Dövmeli Kız’dan farklı bir konuyu aynı karakterler ile işlerken , bir önceki kitapta tam tanıtmadığı, soru işaretleri bıraktığı karakterlerin geçmişi ile ilgili bilgileri daha fazla veriyor.
Esas kızımız Lisbeth Salander’ın geçmişine, yaşadığı zorluklara ve ne kadar güçlü bir hatun olduğuna daha yakından tanık oluyoruz.Kısaca Lisbeth’i daha yakından tanıyoruz.
İlk kitabı sevdiyseniz bu ikinci kitabı daha çok seveceksiniz.Henüz serinin son kitabını okuyamadım, merakla bekliyorum.İkinci kitap çok heyecanlı bir yerde bitti.
Keyifli okumalar…

9 Ocak 2011 Pazar

EJDERHA DÖVMELİ KIZ


Kitabın Arka Kapak Yazısı:
41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson’un zihne kazınacak sahneler, çarpıcı ve canlı karakterler, okurları adeta yerlerine çivileyecek sürükleyici bir kurgu ile her sayfasını ağır ağır ve dokuyarak yazdığı Millennium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız’ı okuduktan sonra, Gefle Dagblad gibi ‘bundan daha iyisi yapılamaz’ diyebilirsiniz.

Ama bu erken bir karar olabilir. Son sözü söylemeden ikincisini beklemenizi tavsiye ederiz.


Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…

3 kitaptan oluşan Millenium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız.Yazarın bu 3 kitabı yazdıktan sonra kitaplarının popüleritesini göremeden hayatını kaybetmiş olması çok üzücü.

Ejderha Dövmeli Kız,konu olarak sıra dışı olmaktan çok,kurguda kullanılan kahramanların farklılığı ile öne çıkıyor.

Örneğin çözülmesi gereken gizemli bir cinayeti aydınlatmak bir ekonomi yazarına kalıyor.

Aslında hiç de bu işe gönüllü değil ama yazdığı bir yazı nedeni ile mesleki itibarı sarsılmış ve tüm parasını da kaybetmiştir.Biraz zoraki girer bu işe anlayacağınız.

Cinayeti çözebilirse elde edeceği sadece para da olmayacaktır üstelik.

Kitaptaki kahramanlar farklı demiştim ya ekibe sonradan katılan Ejderha Dövmeli Kızımız da onlardan birisi.Zeki,intikamı seven,bağımsız bir hatun.

Bu ilginç ekip,araştırmaları sonucu karşılarına çıkan seri cinayetler ve bunların pek de sevimli olmayan katilini ortaya çıkarmak üzere çalışmalarına yön verirler.

Okuması rahat,hızlı, içeriği ile insanı boğmayan bir kitap.Beğeni ile okudum.

Keyifli okumalar…

7 Ocak 2011 Cuma

NEIL GAIMAN HAKKINDA…


Yazar hakkında kitap tanıtımında yazanlar:
Bugüne kadar pek çok bilimkurgu,fantezi romanı ve çizgi roman yazmış olan Neil Gaiman 1960 yılında İngiltere’de doğdu.Sandman serisi ,Yıldız Tozu,Amerikan Tanrıları,Bir Kıyamet Komedisi ,Yokyer,Koralin yazarın öne çıkan eserlerinden başlıcalarıdır.Hugo,Nebula,Bram Stoker ve Newbery Madel gibi pek çok ödül kazanan yazar,hayranları tarafından edebiyat dünyasının “rock yıldızı”olarak görülmektedir.
Neil Gaiman şimdilerde Minneapolis,Minnesota yakınlarında,egzotik balkabakları yetiştidiği,bilgisayar ve kedi biriktirdiği karanlık,kocaman bir evde yaşamaktadır.”
Okur Yazar Nane Şekeri yazar hakkında der ki…
Bir de gördüğünüz gibi çok yakışıklı bir yazar J
Gaiman hakkında hem  alıp sazı elime kızım nane şekeri yaz durmadan diyorum, hem de öyle konuşup vakit  harcama , harcatma direk okuyun gitsin diyorum.Karar veremedim ama birkaç laf etmeden de klavyeyi  bırakacak gibi değilim J
Fantastik kitaplara, yazarlara ne kadar düşkün olduğumu dünya alem bildiği gibi yeni blogun ilk yazılarını bu konuda benim en favori yazarlarından birine ayırmam ayrıca kanıt oldu sanırım.
Farklı kurgusu,sıra dışı karakterleri sıradan bir şekilde kitaplarında anlatımı ile özel bir yazar bana göre Gaiman.Düşünmeden raflarda kitabını gördüğümde hemen aldığım ve hemen okumaya başladığım.
Dedim ya çok konuşmak da istemiyorum.Sizin de hayal gücüne hayranlığınız benim gibi büyük ise zaten tanışmışsınızdır  Gaiman ile …
Hala tanışmamış iseniz kapın bir kitabını ve dalın muhteşem dünyasına J
Keyifli okumalar…

YAZARLAR HAKKINDA

Bu bölümde kitaplarından bahsettiğim yazarlar hakkında hem kendi görüşlerimi hem de kitaplarının tanıtımında yazılanları ya da internetten yapmış olduğum kısa araştırmaları yazıyor olacağım.
Beğenilerinize sunulur J

6 Ocak 2011 Perşembe

MEZARLIK KİTABI


Kitabın Arka Kapak Yazısı :
Arkadaşlarının Bod diye hitap ettiği Nobody Owens normal bir çocuktur.

Eğer bir mezarlıkta yaşamasaydı, hayaletler tarafından büyütülüp yetiştirilmeseydi ve yanında ne canlıların ne de ölülerin dünyasına ait olan sadık bir koruyucusu olmasaydı, Bod tamamıyla normal olurdu.

Bir çocuk için mezarlıkta tehlikeler ve maceralar vardır –tepenin altındaki çok yaşlı Çivit Renkli Adam, gulyabanilerin terk edilmiş şehrinin bulunduğu çöle açılan bir geçit, korkunç bir tehdit saçan tuhaf Bekçi...
Ama Bod mezarlıktan ayrılırsa, ailesini de öldürmüş olan Jack denen adamın saldırısına uğrayacaktır...

“Sınırlar her zaman vardır –mezarlık ile onun ötesindeki dünya arasında, hayat ile ölüm arasında ve onların kesiştiği yerde.”

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…
Hemen isminden öyle korku kitabı diye düşünmeyin.

Son derece keyifli, bambaşka dünyalara gitmek istediğinizde size güzelce eşlik edebilecek ve  çok rahat okunabilecek fantastik bir kitap.

Bir cinayetten büyük bir tesadüfle ( aslında alışkanlıklarının sonucunda ) ve katilden de evinin yakınındaki mezarlık sakinleri(!) sayesinde kurtulan ve yaşamını yeni çevresi ile geçirmeye başlayan Nobody Owens’ın hikâyesi.

Konudan çok konunun işleniş tarzı ve anlatımlardaki detayları ilginç ve eğlenceli buldum.

Fantastik kitaplar konusunda farklı tarzı olan bir yazardır Neil Gaiman.

Bu kitaptan da aynı keyfi aldığımı söyleyebilirim.

Keyifli okumalar…

4 Ocak 2011 Salı

YILDIZ TOZU


Kitabın Arka Kapak Yazısı :
Neil Gaiman'dan büyüklere masallar.
 Kraliçe Victoria devrinin şafağında, Perili Ülke ile kendisini ayıran taş duvardan adını alan Duvar Köyü'nde yaşam olanca sakinliğiyle akmaktadır...
Her dokuz yılda bir Perili Ülke'de bir panayır düzenlenir ve bu zamanın dışında duvardaki tek delikten geçmek kesinlikle yasaktır. Duvar Köyü'ndeki genç Tristran Thorn, gerçek aşkı Victoria Forester'da bulduğuna kesinlikle emindir. Oysa Victoria ulaşılmaz biridir, bir ekim akşamı gökyüzünde kaydığını gördükleri yıldız kadar uzak...
Victoria'nın kalbini kazanmak uğruna Tristran kaymış yıldızı bulacağına ve sevdiği kıza getireceğine yemin eder. Bu yemin Tristran'ı duvarın öte yanındaki Perili Ülke'ye, hayal bile edemeyeceği tuhaflıklar, en sinsi düşmanlar, yolu üzerinde beklenmedik dostlar ve umulmadık hazineler barındıran bir diyara yöneltecek.
Oraya mum ışığında varmak, yolda Gönlünün Muradı'nı bulmak ve yüreğindeki gerçeği keşfetmek de Tristran'ın ödülü olacak...
Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…
Kitabın arkasındaki yazı “Neil Gaiman’dan büyüklere masallar” diye başlıyor ya tam da yazarın tarzını anlıyor.
Yıldız Tozu’nu okuduğumda “bu kadar güzel bir kitap olabilir mi?”diye düşünmüştüm. O sıralar kitap satışı işini yapıyordum ve bu kitabı önerdiğim birçok müşterim daha sonra yeniden geldiklerinde kitabı ne kadar beğendiklerinden bahsetmişlerdi.
Klasik şekilde Gaiman’ın karanlık fantastik tarzı bu kitabında da belirgin şekilde ortada.
Kitaptaki kahramanımız Tristran Thorn köyündeki en havalı hatuna aşık olmuş sıradan bir gençtir.Aşkını sevdiceğine anlatabilmek için çok uğraşır ve ispatı olarak sevdiği hatun kendisinden kayan bir yıldızı getirmesini ister.Bizim aşık Tristran da bunu kabul eder.
Aşık gencimizin bunu kabul etmesi sadece kayan bir yıldızı getirmesinin zorluğu ile kalmaz dışarı çıkışı yasak olan köyünden de ayrılmasını gerektirir.
Ama aşk ağır basar ve sevgili Tristran hepsinin üstesinden gelmek, amacına ulaşmak ve sevdiğine verdiği sözü tutmak üzere yola çıkar.
Keşke Tristran’ın uğraşacağı sorunlar köyden çıkmak ve kayan yıldızı bulup getirmek olsa.Tabiii ki daha fazlası var.
Hepsi de kitabın içinde güzel güzel yazıyor.Benden bu kadar J
Kitabın birkaç yıl önce filmi de çekildi.Kitabı kadar filmi de çok başarılıydı.Eee başrollerde Robert De Niro ve Michelle Pfeiffer oynayınca sonuç da kaçınılmaz olarak güzel oluyor .
Keyifli okumalar…

2 Ocak 2011 Pazar

YOKYER


Kitabın Arka Kapak Yazısı :
Genç ve iyi kalpli Richard Mayhew’un sıradan hayatı, bir kaldırımda karşısına çıkan yaralı genç kızın hayatını kurtarmasıyla sonsuza dek değişir.

Bu iyilik Richard’ı var olduğunu hayal bile etmediği bir dünyayla –şehrin altındaki terk edilmiş Metro istasyonları ve kanalizasyonlarda gelişmiş karanlık bir yaşamla– tanıştırır.

O artık, yarıklardan düşen insanların yaşadığı Aşağıtaraf’ın bir parçasıdır... ve eğer bildiği dünyaya dönmek istiyorsa, gölgelerin ve karanlığın, canavarların ve azizlerin, katillerin ve meleklerin şehrinde yaşamayı öğrenmek zorundadır

Okur Yazar Nane Şekeri kitap hakkında der ki…
Neil Gaiman’ın kitaplarını hiç sorgulamadan gördüğümde hemen alırım ve hiç vakit kaybetmeden, önceliklerimi değiştirerek hatta bazen elimdeki kitabı yarıda bırakarak hemen Gaiman’ın kitabına başlarım.
İlk kez Yıldız Tozu kitabını okumuştum .Böylelikle tanıştım Neil Gaiman ile J
Yokyer , kahramanımız Richard’ın tüm düzeni bir gece yolda gördüğü yaralı bir kıza yardım etmesi ile tamamen değişir.
Bu öyle bir değişikliktir ki Richard’ın dünyası bile değişir J Artık Aşağıtaraf vatandaşlarındandır.Ama ne kendi dünyasına dönebilen ne de bulunduğu yeni yere uyum sağlayabilen insanlar gibi Aşağıtarafın tuhaf düzeni ve tuhaf insanları ile her karşılaştığında kararını sorgulamadan edemez.
Aslında Richard’ın yaşadıklarını ve sorgulamalarını bu kadar basit ifade etmem kendisine haksızlık olacak.İçim rahat etmedi.
Aşağıtaraf tuhaf olduğu kadar tehlikelidir de .Hele bir de kendisini ve Lady Door ‘u öldürmek için görevlendirilmiş iki tane öldürmekten zevk alan,bu konuda çok yaratıcı yöntemleri olan katil peşinde ise…
Lady Door’a yardım, Aşağıtarafta hayatta kalma mücadelesi ve kime tam olarak güveneceğini bilememek…Richard cidden zor durumda.
Richard’ın tüm bunlarla nasıl baş ettiği , kararlarını verirken yaşadığı çelişkileri Gaiman  hikayenin diğer kahramanlarını da ihmal etmeyerek çok güzel anlatmış.
Fantastik, karanlık, yine de eğlendirici ve sürükleyici.Hiç bitmesin istedim.
Keyifli okumalar…